GOKHAN GUL
  Mart 2008 ekonomi haberleri
 

   
 
 
 
 

İsa Yazar'ın haberi



Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu'nda görüşmeleri devam eden Sosyal Güvenlik Reformu'nun kabul edilen 16 maddesine göre aylık bağlama oranı, her yıl için yüzde 2'ye düşürüldü. Şu an geçerli mevzuata göre ortalama aylık bağlama oranı ise yüzde 2,7. Bu durum emekli maaşlarının düşmesine sebep olacak. Şu an emekli olan biri en düşük 580 YTL civarında maaş alıyor. Aynı kişi sisteme yeni girmiş olsa emekli olduğunda 450-500 Yeni Lira maaş alacak. Ancak sigortalılar sistemde daha uzun kalarak bu kaybı telafi edebilecek. Erken emekli olanlar düşük maaş alacak. Ancak reformun yürürlüğe girmesi, sistemde olanların maaşlarının hemen düşeceği anlamını taşımıyor. Şu anki kişilerin maaşları, her iki sisteme göre hesaplanacak. Mevcut sistemde kaç yıl kalmışsa ve yeni sistemde ne kadar yıl kalacaksa bu iki verinin ortalaması alınarak maaş hesaplaması yapılacak.



Düzenlemeyle emekli maaşlarına alt ve üst limit sınırlaması da getiriliyor. Buna göre her yıl yüzde 2 olarak hesaplanan maaş bağlama oranı yüzde 90'ı geçemeyecek. Yani sistemde 45 yıldan fazla kalanlar, 45 yıl kalanlardan yüksek maaş alamayacak. Emekli maaşları asgari ücretin üçte birinden az olamayacak.



Emekli maaşı bağlama sisteminde kullanılan güncelleme katsayısı ise her yılın aralık ayında açıklanan TÜFE ile o yılın gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) gelişme hızının yüzde 30'unun toplamına bir tamsayının ilave edilmesiyle bulunacak. Daha önce GSYİH gelişme hızının yüzde 25'inin alınması kararlaştırılmıştı. Yeni düzenlemeyle isteğe bağlı sigortalı olmak da kolaylaştırıldı. Halen isteğe bağlı sigortalı olabilmek için 1.080 gün prim ödemiş olma şartı aranıyor. Sosyal Güvenlik Reformu'nda yapılan değişiklikle 1.080 gün şartı kaldırılarak isteyen herkese isteğe bağlı sigortalı olabilme hakkı verildi. İsteğe bağlı sigorta sisteminde serbest çalışan kişiler, primlerini kendileri ödemek şartıyla sigortalı olabiliyor. Ayrıca çalışırken işsiz kalanların emeklilik primlerinin Türkiye İş Kurumu tarafından ödenmesini öngören madde de kabul edildi.



Komisyondan geçen bir diğer önemli değişiklik ise gurbetçileri ilgilendiriyor. Buna göre Türkiye ile sosyal güvenlik sözleşmesi olmayan ülkelerde işverenler tarafından çalıştırılmak üzere götürülen Türk işçileri, sosyal güvenlik kapsamında olacak. Bu kişiler genel sağlık sigortasından da yararlanabilecek. İstedikleri takdirde isteğe bağlı sigortalı olabilecekler. Malullük aylığı bağlanabilmesi de yeniden düzenlendi. Maaş bağlanabilmesi için en az 10 yıl sigortalı olma ve 1.800 gün prim ödeme şartı aranacak. Ancak, başka birinin bakımına muhtaç derecede malul olan sigortalılarda 10 yıl şartı aranmayacak. Bu kişilerin emekli olabilmesi için 1.800 gün prim ödemiş olmaları yeterli sayılacak.



Komisyondaki görüşmelerde emzirme ve cenaze yardımlarının da artırılmasına karar verildi. Yeni düzenlemeyle birlikte Bağ-Kurlular da emzirme yardımı alacak. Halen yalnızca SSK'da 50 YTL olarak uygulanan emzirme yardımı tüm sigortalılar için 203 Yeni Lira olacak. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) yetkililerinin verdiği bilgiye göre, yalnız bu düzenleme 2008 yılında kurumun kasasından 77 milyon Yeni Türk Lirası ek para çıkmasına yol açacak. Aynı şekilde cenaze yardımı da bütün sigortalılar için 608 Yeni Lira olarak uygulanacak. Bu uygulamanın getireceği ek yük ise 42 milyon YTL. Emzirme ve cenaze yardımındaki toplam artış, SGK'ya 119 milyon Yeni Türk Lirası maliyet getirecek. Plan Bütçe Komisyonu görüşmeleri sırasında çeyiz yardımı maddesi görüşülürken ilginç bir olay yaşandı. DSP İzmir Milletvekili Harun Öztürk, erkek çocukların da çeyiz yardımı olarak bilinen evlenme ödeneği alabilmeleri için bir önerge verdi. Komisyon salonundaki AK Parti milletvekillerinin yerlerinde olmamaları nedeniyle önerge kabul edildi. Kabul edilen önergeyle sigortalının maaş alan eşi ve kız çocuklarının yanı sıra erkek çocuklarına da evlenme yardımı yapılması sağlandı. Ancak daha sonra AK Parti milletvekillerinin verdiği bir başka önergeyle bu düzenleme tasarıdan çıkartıldı.





Köy muhtarlarına tarım sigortası



TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda görüşmeleri devam eden Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nda yapılan değişiklikle köy muhtarları tarım sigortası kapsamına alındı. Böylece köy muhtarlarının düşük prim ödeyerek sigortalılıklarını sürdürmelerine imkân tanındı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, köylerde 17 bin muhtarın görev yaptığını belirterek, bunlardan 13 bininin prim borcu bulunduğunu; ancak primlerin tahsili konusunda herhangi bir haciz uygulamasının söz konusu olmadığını bildirdi. Köy muhtarlarının 297 YTL maaş aldıklarını belirten Çelik, tasarıda yapılan değişiklikle 101 Yeni Lira prim ödeyerek tarım sigortasından faydalanabileceklerini söyledi.



İşten kendi isteğiyle ayrılana tazminat hakkı



Hükümet, gelecek aylarda çok tartışılacak bir adım atmaya hazırlanıyor. Buna göre çalışanın kıdem tazminatı, kurulacak olan Kıdem Tazminatı Fonu'ndan ödenecek. Kıdem tazminatı kazanma şartları korunurken çalışana yeni bir hak daha veriliyor. Buna göre adına 10 yıl prim ödenen kişiler, kendi istekleriyle ayrılsalar bile her yıl için 1 maaş tutarında kıdem tazminatı alabilecek. Çalışanlar işten çıkarılma veya vefat durumunda ne kadar çalışmışsa o oranda kıdem tazminatına hak kazanacak. Halen geçerli olan sistemde ise tazminat yalnızca işten çıkarılma durumunda ödeniyor. Kıdem Tazminatı Fonu'na işverenler her çalışan için ayda yüzde 3 oranında prim yatıracak.  

 

 

9 Ocak 2007'de Turkcell Genel Müdürü olarak göreve başlayan Süreyya Ciliv o günlerde 30'a yakın yönetici ile bir araya gelerek müşterilerine en iyi teklifi nasıl sunabileceklerini konuştuklarını, Turkcell'in pozitif ve negatif taraflarını masaya yatırdıklarını söylüyor. Ciliv 1 yıl sonra Turkcell'in durumu değerlendirdiğinde ana geminin yolunda gittiğinin altını çizerek, "Ana gemi yolunda gidiyor. Şimdi dış operasyonlara, yeni servis ve teknolojilere ağırlık verebiliriz" diyor. Yine de ana gemiye dikkat etmek zorunda olduklarını söyleyen Ciliv, Turkcell Genel Müdürü olarak görev yaptığı 1 yılı SABAH'a değerlendirdi. Ciliv Turkcell'de başarılı olup olmadığıyla ilgili değerlendirmeyi yapmak için "30 Kasım 2006'da Süreyya Ciliv ismi açıklandığından bu yana Turkcell'in değeri ne kadar artmış ona bakmak lazım" diyor. Değerlendirmeyi nasıl yaptığını şöyle anlatıyor: "Ben kendi performansımı ölçerken en göze çarpan sonuçlardan biri olarak yatırımcıların, hissedarların güvenine bakıyorum. Bu konuda Turkcell'in dünyadaki operatörler arasında farklı bir yeri olduğunu düşünüyorum." Ciliv, "Göreve başladığınız dönemde rekabet, regülasyon kararları ve hissedarlar arası kavganın kendisinizi kuşatılmış hissetmenize neden olmadı mı?" sorumuza ise şu yanıtı verdi:

EKOSİSTEM BÜYÜYECEK
"Dünyanın 20 ülkesinde hizmet veren Vodafone, Aycell ve Aria'nın birleşmesiyle oluşan, Türk Telekom'un sahip olduğu Avea güçlü rakip olarak karşımıza çıktı. Ancak Turkcell'in başarı kültürü sağlam ve güvenilir marka değeri, kaliteli bir altyapı ve servisler bizim rekabete karşı güçlü kalmamızı sağladı. Üstelik bu ekibe bayi ve iş ortaklarımızı da dahil ederseniz, dev bir ekosistem karşınıza çıkar. Turkcell Türkiye'nin en büyük ekosistemlerinden birini oluşturuyor. Bu ekosistemin birlikte kazanma kültürüne iyi bir örnek oluşturduğunu düşünüyorum. Başarımızın sırrı da burada yatıyor." Hedeflerinin bu ekosistemi daha da güçlendirmek olduğunu kaydeden Ciliv, "Başarı, hissedarların tartışmalarının yumuşamasına neden oldu. Biz ses ve data hizmetleriyle, kurumlara sunacağımız tekliflerle bu ekosistemi çok daha hızlı büyüteceğiz" şeklinde konuştu. "Dakika bazlı tarifelerle bazı müşterilerimizin yanlış karar vermelerine neden olabiliriz" diyen Ciliv, "Hatalarımızı hızlı düzeltiyoruz. Dakika bazlı tarifeden hızla 6 saniyelik tarifeye geçtik. Üstelik bunu yaparken kişiye özel tercih yapma şansı sunduk. Müşterilerimizi iyi dinliyoruz. Bu kadar büyük yapının hatasız davranmasına olanak yok. Önemli olan hataları hızlı görüp önlem almak" diye konuştu.

 

 

Danıştay 13. Dairesi, Petkim'in yüzde 51'lik kamu hissesinin özelleştirilmesine, satışın blok satış yoluyla gerçekleştirilmesine ilişkin 8 Şubat 2007 tarihli Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK) kararının iptal istemini oy birliğiyle reddetti.

AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, Petrol-İş Sendikası'nın Petkim'in yüzde 51'lik kamu hissesinin özelleştirilmesine, satışın blok satış yoluyla gerçekleştirilmesine ilişkin 8 şubat 2007 tarihli Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK) kararının iptal istemiyle açtığı davayı esastan sonuçlandırdı.

Daire, Petkim'in yüzde 51 oranındaki kamu hissesinin satış yöntemiyle özelleştirilmesine, satışın blok satış yoluyla gerçekleştirilmesine ilişkin 8 Şubat 2007 tarihli ÖYK kararının iptal istemini oy birliğiyle reddetti.

Dairenin gerekçesinde, Anayasa'nın ''Devletleştirme ve özelleştirme'' başlıklı 47. maddesinin 3. fıkrasında ''devletin, kamu iktisadi teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzel kişilerinin mülkiyetinde bulunan işletme ve varlıkların özelleştirilmesine ilişkin esas ve usuller kanunla gösterilir'' hükmünün yer aldığı belirtildi. 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanunun amacının, kanunda sayılan kuruluşların ekonomide verimlilik artışı ve kamu giderlerinde azalma sağlamak için özelleştirilmesine ilişkin esasları düzenlemek olduğu belirtilen kararda kanun ile özelleştirme uygulamalarındaki ilkelerin düzenlendiği kuruluşların özelliklerine ve içinde bulundukları şartlara göre özelleştirme yöntemlerinin belirlendiği gibi kurallara yer verildiği hatırlatıldı. Yine aynı kanuna göre söz konusu kuruluşların özelleştirme yöntemlerinden hangisiyle özelleştirileceğini belirlemenin ÖYK'nın görevleri arasında sayıldığı belirtilen kararda kanunun özelleştirme uygulamalarıyla ilgili diğer hükümlerinden de alıntılar yapıldı.

Kararda, bu mevzuat hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden kanunda belirtilen kuruluşların özelleştirme kapsam ve programına alınmalarının Kurul kararı ile yapılacağının kural olduğu, ancak kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce yürürlükte bulunan mevzuat gereğince özelleştirilmek üzere Kamu Ortaklığı İdaresi'ne devredilmiş kuruluşlar için bir kapsama alma ve hazırlık işlemine gerek olmaksızın bunların kanun gereği devir tarihi itibariyle doğrudan özelleştirme programına alınmış sayıldığının anlaşıldığı kaydedildi.

Bu tür kuruluşların kanunun geçici 11. maddesi hükmüyle kapsama alındığı vurgulanan kararda, yalnızca 3 ay içinde bunlardan bazılarını hazırlık işlemlerine tabi tutma veya kapsamdan çıkarma konusunda Özelleştirme Yüksek Kuruluna bir takdir yetkisinin verildiği ifade edildi.

''İDARİ YARGININ GÖREV ALANI İÇİNDE DEĞİL''

Kararda, şöyle denildi: ''Bu itibarla yasanın yürürlüğünden itibaren 3 ay içinde kurulca kapsamdan çıkarılmamış bu tür bir kuruluşun özelleştirme kapsamında bulunmasının hukukiliğini tartışmak, kanun ile yaratılan bir hukuki durumun, dolayısıyla yasa hükmünün mevcudiyetinin tartışılmasını beraberinde getirir ki bunun da idari yargının görev alanı içinde olmayacağı açıktır.

4046 sayılı yasanın söz konusu geçici 11. maddesi gereği Petkim'in özelleştirme programına alınmış sayılması nedeniyle bu davada yargısal denetimin, Petkim'in yüzde 51 kamu hissesinin özelleştirmesinin satış yöntemiyle ve satışın blok satışla yapılmasına ilişkin ÖYK'nın özelleştirme yöntemine ilişkin bu tercihinin 4046 sayılı yasayla öngörülen özelleştirme amaç, ilke ve yöntemlerine uygun yapılıp yapılmadığına yönelik olması gerektiği kuşkusuzdur.''

Kararda, kanunun ''Stratejik Konu ve Kuruluşlar ile İmtiyazlı Hakların Belirlenmesi'' başlıklı 13. maddesinde, özelleştirme programına alınan kuruluşlarla ilgili ''stratejik sayılacak konu ve kuruluşları tespit etmeye, tekelleşmenin önlenmesi de dahil ekonomi ve güvenlik ile ilgili milli yararın korunması amacıyla tespit edilecek stratejik kuruluşlardaki kamu payının yüzde 50'nin altına düşmesi durumunda bu kuruluşların yetkili kurullarında alınacak kararlarda söz ve onay hakkı verecek imtiyazlı hisselerin miktarını ve bu paylara dayanarak devletin sahip olacağı imtiyazlı hakları belirlemeye, imtiyazlı hisselerin miktarını ve bunlarla ilgili imtiyazlı hakları değiştirmeye, stratejik konu ve kuruluş olarak tespit edilenlerin bu kapsamdan çıkarmaya...'' ÖYK'nın yetkili olduğunun belirtildiği kaydedildi.

DÜNYA ÖLÇEĞİNDE REKABET

Dava dosyası ile 11 Temmuz 2007 tarihli ara kararı ile istenen belge ve bilgilerin incelenmesinden, Petkim'in, Ana Sözleşmesinin 4046 sayılı Kanun hükümlerine göre yeniden düzenlendiği ve şirket ana sözleşmesinde, ''İmtiyazlı Hisseye'' ait hakları etkileyecek değişikliklerin konulduğu belirtilen kararda, Petkim'in 22 fabrikadan kurulu bir petrokimya kompleksi olduğu, dünya ölçeğinde rekabete açık bulunan bu sektörde gelişmiş teknolojilerle ve optimum kapasitelerle üretim yapan, ucuz hammadde ve düşük üretim girdileri maliyeti avantajına sahip rakiplerle sürekli rekabet edebilmek gerektiği gibi konuların yer aldığı vurgulandı.

Kararda, sözleşmede ayrıca, ''Petkim'in son beş yılda yaptığı yatırımlara karşın iç pazar payının düşüşüne engel olamadığı, Türkiye'nin petrol ve doğalgaz kaynağından yoksunluğunun Petkim için temel kritik nokta olduğu ve Petkim'in yüksek maliyetli yapı denilen grup içinde faaliyet göstermek zorunda kaldığı, hammadde güvenilirliği ve yüksek riskli yatırım kararlarının alınması gibi konuların, Petkim'in ancak sektör deneyimi ve finansal yeterliği bulunan stratejik yatırımcılar eliyle geleceğe taşınabileceğini gösterdiği, blok satış suretiyle gerçekleşecek süreç sonunda, ertelenen yatırımların gerçekleştirilebileceği, bu sayede Petkim'in, küresel anlamda rekabetçi hale gelebileceği...'' gibi ifadelerin bulunduğu belirtildi.

Kararda, ''Petrokimya sektöründeki yeni gelişmelere paralel olarak ortaya çıkan ve hızla artan şiddetli rekabetin yarattığı koşullara (teknoloji, üretim kapasitesi, hızlı karar alabilme, ham madde güvenilirliği ve maliyeti) Petkim'in uyum sağlayabilmesi ve temel ham madde olan naftanın tedarik sorununu çözebilmesi gerektiği, bunun da Petkim'in blok satış yöntemiyle, ham madde kaynaklarına sahip veya bu kaynaklara kolay erişebilen yatırımcılara ivedilikle satılmasını gerektirdiği gerekçeleriyle işlem tesis edildiği saptanmaktadır'' denildi.

''HUKUKA AYKIRILIK YOK''

Dairenin kararında 1990 ve 2005 yıllarında olmak üzere toplam yüzde 38.68 oranında hissesi halka arz yoluyla özelleştirilmiş olan Petkim'in kalan kamu hissesinin yüzde 51'inin blok satış yöntemiyle özelleştirilmesinin, 4046 sayılı kanunda yer alan özelleştirme ilkelerine, ekonomide verimlilik artışı ve kamu giderlerinde azalma sağlamak amacına uygun olduğu anlaşıldığından dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı ifade edildi. Daire, bu nedenlerle ''yasal dayanağı bulunmayan'' davanın reddine karar verdi.

Davacı Petrol-İş'in bu kararı temyiz etme hakkı bulunuyor. Temyiz istemini Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu görüşecek.

KURUL, YÜRÜTMEYİ DURDURMUŞTU

Danıştay 13. Dairesi söz konusu davayla ilgili daha önce yürütmenin durdurulması istemini reddetmişti. Bu karara itiraz edilmesi üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, PETKİM'in yüzde 51 oranındaki kamu hissesinin, satış yöntemiyle özelleştirilmesine, satışın blok satış yoluyla gerçekleştirilmesine ilişkin 8 Şubat 2007 tarihli Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK) kararı ile kamu hissesinin blok satılmak suretiyle ihaleye çıkarılmasına ilişkin Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) ''ihale oluru'' kararı ve ihale şartnamesinin yürütmesini durdurmuştu.

Kurulun gerekçesinde, bütün idari işlemlerin kamu yararı maksadını taşıması gerektiğinin tartışmasız olduğu belirtilerek, ''İdari işlem tesis ederken kişisel, siyasal, üçüncü kişilere yarar sağlama amacı gütmemeli, mali çıkar sağlama amacıyla yetki saptırma içinde bulunmamalı. Petrokimya ürünlerine olan talebin sürekli arttığı ülkemizde, yapılan yatırımlarla üretim kapasitesi artan ve kar eden büyük bir petrokimya kompleksi olan Petkim'in yüzde 51 oranındaki kamu hissesinin özelleştirmesinde üstün kamu yararı bulunmamıştır'' tespitine yer verilmişti

 

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, "Çiftlikten Sofraya Gıda Güvenliği'' kapsamında 2007'de yürütülen izleme ve denetim sonuçlarına göre gıdalarda en fazla olumsuzluk, çiğ süt, peynir ve hazır yemek sektöründe ortaya çıktı. Çiğ sütte bakteri sorunu devam ederken Türkiye'nin pestisit (tarım ilacı) kalıntısı açısından AB'den daha iyi düzeyde olduğu belirlendi. Geçen yıl, "pestisit kalıntı denetim ve izleme programı'' kapsamında, bezelye, biber, buğday, çilek, domates, ekmek, elma, erik, greyfurt, havuç, hıyar, kabak, karnabahar, taze soğan, fasulye, kavun, kayısı, kiraz, limon, mandalina, marul, muz, patates, patlıcan, pirinç, portakal, üzüm, bebek mamasından alınan 16 bin numunede pestisit analizi yapıldı.

AB, ANALİZ SAYISINI DÜŞÜRDÜ
Analizlerde, 15 bin 647 örnekteki ilaç kalıntısı limitlerin altında çıkarken, 274 üründe limitlerin üzerinde ilaç kalıntısı belirlendi. Yetkililer, pestisit açısından Türkiye'nin oldukça iyi duruma geldiğini, bu nedenle AB'nin sevze-meyve ithalatında önceden 100 partiden 10'unu analiz ederken, analiz sayısını 100'den 5'e düşürdüğünü söyledi. Fındıkta 91 örnek alınırken, hiçbir örnekte limitin üzerinde pestisit çıkmadı. Fındık, yer fıstığı, Antep fıstığı, ceviz ve kuru incirde aflatoksin denetimi için bin 292 örnek alınırken, 50 örnekte limitin üzerinde aflatoksin belirlendi. Kuru kayısıda kükürt denetimi için 429 örnek alınırken, 86 örnekte limitin üzerinde kükürt olduğu ortaya çıktı.

SÜTTE SORUN BÜYÜK
İzleme programı, sütte, somatik hücre ve bakteri açısından sorunun devam ettiğini gösterdi. Normalde 40 bin civarında olması gereken somatik hücre ve bakteri sayısının, hayvan hastalıkları nedeniyle Türkiye'de milyona çıktığı da oluyor. Türkiye'de süt üretiminin yıllık 11-12 milyon tona çıkmasına karşın, bunun 3-4 milyon tonunun mikrobiyolojik kriterlere uygun olduğu tahmin ediliyor. Sütteki olumsuzluk peynire de yansıdı. Alınan 794 peynir örneğinden 7'sinde "salmonella spp'' virüsü, 35'inde "staphylococcus aureus'' virüsü, 789 peynir örneğinden 106'sında "escherichia coli'' belirlendi.

 

 

 Dünya enflasyon trenine Türkiye de bindi: % 9.10

Tarık YILMAZ / EKONOMİ

ABD'den Çin'e tüm ülkelerin tedirginlikle izlediği enflasyon kaygısı Türkiye'ye de sıçradı. Mutfaktaki yüzde 5.05'lik fiyat artışının tetiklediği TÜFE şubatta yüzde 1.29 oldu ve yıllık yüzde 9.10 'a çıktı..

Dünyada enerji ve tarım fiyatlarındaki artışla başlayan enflasyon kaygısı Türkiye'yi de sardı. Dün açıklanan şubat ayı verilerine göre tüketici fiyatları (TÜFE) yüzde 1.29 arttı ve yıllıkta yüzde 9.10 ile son 9 ayın en yüksek düzeyine tırmandı. Üretici fiyatları (ÜFE) ise yüzde 2.56 ile son 20 ayın en yüksek aylık enflasyonunu yaşadı. ABD'den Çin'e, AB'den gelişmekte olan birçok ülkeye kadar son aylarda artan enflasyon kaygısı, Türkiye'de de etkili olacak görünüyor. Merkez Bankası'nın 'Şubatta gıda nedeniyle yüksek gelecek ancak hedefte bir değişiklik yok' açıklaması nedeniyle yüksek beklenen şubat enflasyonu beklentilerin de üzerinde geldi. TÜİK'in dün açıkladığı yüzde 1.29'luk aylık TÜFE, yüzde 1'in altında tahminlerin üzerinde geldi.

GIDA ENFLASYONU REKOR
TÜFE'deki artışın tek nedeni ise gıda. Verilere göre mutfağın enflasyonu şubatta yüzde 5.05 arttı. Bu oran TÜİK'in 2003 başından bu yana hesapladığı yeni TÜFE endeksleri boyunca görülen en yüksek gıda enflasyonu. Gıdada yıllık enflasyon ise yüzde 12.93 ile TÜ- FE endeksinin çok üzerinde arttı. Yapılan hesaplamalara göre 1.29 çıkan TÜ- FE'ye gıdanın etkisi yüzde 1.54 oldu. Diğer kalemlerin eksi 0.25'lik etkisi TÜFE'nin 1.29'a inmesini sağladı. Yıllık TÜFE ise yüzde 9.10 çıkarken yıllık artış; gıdada yüzde 12.93, içki-sigarada yüzde 14.34, konutta yüzde 14.75 oldu. Dünyadaki endişelere neden olan enerji, metal ve tarım fiyatlarındaki artış ÜFE'yi tetikledi. Aylık ÜFE yüzde 2.56 olurken fiyat artışı sanayide yüzde 2.69, tarımda yüzde 2.06 oldu. Sanayinin alt kaleminden biri olan elektrik, gaz-su sektöründe fiyat artışı yüzde 18.12 açıklandı. Yıllık ÜFE yüzde 8.15 ile Mayıs 2006'dan sonraki en yüksek düzey oldu.

 

 

 

 

 

TÜSİAD: Ekonomi kaygı verici

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Yalçındağ, "Enflasyon rakamları endişe verici, iş dünyası olarak son ekonomideki göstergeleri kaygıyla izliyoruz. Burada amacımız karamsar bir tablo çizmek, bir felaket tellallığı yapmak değil. Ancak TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı olarak ekonomideki gidişatın istediğimiz gibi gitmediğine, iş dünyası olarak bir sıkıntının olduğuna da vurgu yapmak ve bu konuda da uyarı yapmakta görevim" dedi.

Son enflasyon verilerinin de istihdamla ilgili göstergelerin de son derece kaygı verici olduğunu vurgulayan Yalçındağ, "Türkiye uzun süredir söylediğimiz ve 2007'de yoğun gündem nedeniyle yapamadığımız yapısal reformları bir an önce yapmalı, 2008'de ekonomideki beklenti yönetimini de büyük bir maharetle yapmalıyız ki 2009'u da içine alan yüksek büyüme hızlarını yeniden yakalayalım" diye konuştu.


Arzuhan Yalçındağ, "Bugün itibariyle kaygıyla izliyoruz. İç pazarda daralma var, işsizliğe çare bulunamıyor, büyüme daralıyor, enflasyona dikkatlice eğilmek lazım" dedi. Yalçındağ, "Biraz endişe ile yaklaşıp, rehavet içinde değil. Biz çok iyi şeyler başardık, onun için 'iyi gidiyoruz' rehaveti içinde değil, aksine tüm dünyada olan dalgalanmayı kötü gidişatı göz önünde bulundurarak daha dikkatli, ekonomiye odaklanmalıyız" değerlendirmesinde bulundu.


Yalçındağ, enflasyon için Merkez Bankası'nın bağımsızlığının önemli olduğunu vurgulayarak, "Psikoloji yönetimi önemli; 'Biz ekonomiye sahibiz, yapıyoruz' diye. Evet biz acil eylem planı açıklıyoruz ama orada somut tarihlerin olması gerekiyor" dedi.


TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Yalçındağ, aşırı yüksek çıkan Şubat ayı enflasyon verilerini değerlendirirken iş dünyası olarak ekonomideki göstergeleri "kaygı verici ve ürkütücü" bulduklarını söyledi. Yalçındağ, 2007 yılında gerçekleştirilemeyen yapısal reformların bir an önce hayata geçirilmesi gerektiğini vurgularken, bu değerlendirmesinin "felaket telalığı" ya da "karamsar tablo" çizmek şeklinde algılanmaması gerektiğini ifade etti.

 

Devlet iş başa düşerse santral yapacak

Olcay AYDİLEK ANKARA

Bakanlar Kurulu'na sunulan yasa taslağına göre, karanlık tehdidiyle karşılaşılırsa devlet özeli beklemeden santral yapımına girecek..

Devlet, elektrikte karanlık tehdidiyle karşı karşıya kalınırsa özel sektörü beklemeden piyasaya girecek ve santral yatırımı yapacak. SABAH, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler'in, önceki gün Bakanlar Kurulu'na sunduğu "Elektrik Piyasası Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı" taslağını açıklıyor. Tasarı, elektrikte, kısa süre sonra ortaya çıkacağı belirtilen arz yönlü krizi önlemek için özel sektör yatırımlarını teşvik ediyor, bu gerekçeyle gerektiğinde devletin de yatırım yapmasının önünü açıyor.

* DEVLETTEN YATIRIM SİNYALİ: Devlet, elektrikte arz açığının oluşması durumunda yeniden santral yatırımı yapacak. Tasarıya göre Elektrik Üretim Anonim Şirketi, (EÜAŞ), elektrik arz-talep dengesinin ortaya çıkardığı gereklilik çerçevesinde yeni üretim tesisleri kurabilecek, kiralayabilecek ya da işletebilecek.

* RÜZGÂR ESECEK DEVLET KAZANACAK: Birden fazla şirket, rüzgâr santrali yapmak üzere aynı bölge ya da aynı trafo merkezi için lisans başvurusu yapması durumunda Türkiye Elektrik İletim AŞ (TEİAŞ), ihaleye çıkacak. Üretilecek her birim elektrik başına devlete (TEİ- AŞ'a) en yüksek katkı payını teklif ve taahhüt eden şirket, ihaleyle belirlenecek.

* ÜRETİM DE ÖZELLEŞTİRİLECEK: EÜAŞ'ın sahip olduğu kömür santralleri hızla özelleştirilecek. Santraller, özelleştirme programın alınsa bile yönetimleri, Enerji Bakanlığı'nda kalacak. Santrallerden elde edilen gelirler, enerji sektörü yatırımları için kullanılacak.

* YATIRIMCIYA TEŞVİK: (Üretim ve otoprodüktör lisansı sahibi yatırımcılara) Üretim tesislerinin işletmeye giriş tarihlerinden itibaren 2013 yılı sonuna kadar iletim sistemi sistem kullanım bedellerinde yüzde 50 indirim yapılacak.

 

 

Yabancılar ve iş dünyası ekonomi politikalarını eleştirdi

'Ekonomik gelişmeleri kaygıyla izliyoruz, felaket tellalı değiliz'
Enflasyonla ilgili son rakamların endişe verici olduğunu belirten Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği Başkanı Arzuhan Yalçındağ, iş dünyası olarak ekonomik gelişmeleri kaygıyla izlediklerini bildirdi. Yalçındağ, Avrupa Birliği Üyeliği Yolunda Türkiye'nin Tanıtımı: TÜSİAD Örneği Raporu'nun tanıtım toplantısının ardından soruları yanıtladı. Ekonomideki son gelişmelere ilişkin soru üzerine Yalçındağ, "Son enflasyonla ilgili rakamlar endişe verici. İş dünyası olarak ekonomik gelişmeleri kaygıyla izlemekteyiz" dedi. Yalçındağ, amaçlarının hiç bir şekilde "felaket tellallığı yapmak ve karamsar tablo çizmek olmadığını, ekonomik daralmaya ve ekonominin istenildiği gidişatta gitmediğine yönelik uyarmak ve vurgu yapmanın iş dünyası ve TÜSİAD olarak görevleri olduğunu ifade etti. Yalçındağ, "Maalesef bugün itibariyle kaygıyla izliyoruz, iç pazarda daralma var, işsizliğe çare bulunamıyor, enflasyondaki bu gidişat bizi ürkütüyor, büyüme daralıyor. Türkiye'nin ciddi bir borcu var. Bu borcu döndürmekte maliyet artabilir. Bu bir tehlike" dedi. Türkiye'nin 2009 ve sonrasında yüksek büyüme hızlarını yakalaması gerektiğini söyleyen Yalçındağ, başta işsizlik olmak üzere diğer bir çok sorunun yüzde 4-5 büyüme hedefleriyle kapatılamadığını ifade etti. Yalçındağ, "Bunu yapabilmek de bu işi çok sıkıya almaktır ve biraz endişe ile yaklaşıp rehavet içinde değil. 'Biz çok iyi şeyler başardık onun için iyi gidiyoruz' rehaveti içinde değil, aksine tüm dünyada olan dalgalanmayı ve kötü gidişatı göz önünde bulundurarak daha dikkatli ekonomiye odaklanmalıyız" görüşünü dile getirdi. Yalçındağ, "Zafer Çağlayan'ın hazırladığı yeni sanayi stratejisinden malumatımız yok" dedi.

 

Yılın ilk enerji özelleştirmesi 510 milyon $'a Zorlu'da kaldı

 

Türkiye'nin ilk elektrik üretim santral özelleştirmesi dün gerçekleştirildi. Değişik kapasitedeki toplam 141 megavatlık santrallar için açılan ihaleye 510 milyon dolarla en yüksek teklifi Zorlu Enerji verdi. Ankara Doğal Elektrik Üretim ve Ticaret AŞ'ye ait Tercan, Kuzgun, Mercan, İkizdere, Çıldır, Beyköy ve Ataköy hidroelektrik santralları ile Denizli Jeotermal Santralı'nın 30 yıl süreyle "işletme hakkı" yöntemi ile Engil Gaz Türbinleri santralının de "satış" yöntemi ile özelleştirmesi için nihai pazarlık görüşmeleri dün yapıldı. İhaleye, 30 yatırımcının teklif vermesi dikkat çekti. 27 firmanın katıldığı ihalenin ilk bölümünde 14 şirket elendi, kalan 13 şirket açık artırmada hazır bulundu. İhalenin nihai pazarlık görüşmelerine Yalın Kaya Enerji ile Fırat Enerji katılmadı. Ancak, söz konusu iki şirket, ikili pazarlıkta tekliflerini revize ettikleri için yarışa dahil oldu. İhale Komisyonu Başkanı Ahmet Aksu, nihai pazarlık görüşmesinin öncesinde, Ankara Elektrik'in ihalesinin elektrik sektöründeki diğer ihaleler için önemli bir başlangıç oluşturduğunu söyledi. Elektrik dağıtım ihalesinin geçen yılbaşında ertelendiğini anımsatan Aksu, "Elektrik dağıtım özelleştirmesinde 2008'de mesafe almayı hedefliyoruz. Önümüzdeki günlerde bir açıklama yapılacak" dedi.

476 MİLYON $'DAN AÇILDI
İhalenin elemesiz olarak yapılan ilk turundan en yüksek teklif 312 milyon dolar oldu. 7 elemeli turun sonunda fiyat fiyat 442 milyon dolara kadar çıktı. Açık artırmaya geçildiğinde ise başlangıç fiyatı 476 milyon dolar, artırım aralığı da 1 milyon dolar olarak belirlendi. İlk turda Maren 477, Aşkale 478, Akça 479, Doğal-Dekar 485, Asken 486, Yade 487, Zorlu 488 milyon dolar teklif sundu. Bu turda Akça, ihalenin ilk molasını aldı. Beşinci tura gelindinde Aşkale 506 milyon dolar teklif etti. Doğal-Dekar çekildiğini açıkladı. Zorlu teklifini 510 milyon dolara çıkardı. Altıncı turda Aşkale'nin çekilmesiyle ihale Zorlu'da kaldı.

Ekmeğin gramajı büyürken fiyatı da yüzde 25 zamlandı

Ekmek zammında direnen fırıncılar % 25'lik zam için start verdi. Fırıncılar Federasyonu, bir genelge göndererek 300 gramlık ekmeğe 75 YKr fiyat biçti..

Buğdayda yaşanan sıkıntı nedeniyle bir çuval unun fiyatı 40 ile 45 YTL'ye ulaşınca fırıncılar da haftalardır dile getirdikleri ekmek zammı için düğmeye bastı. Türkiye Fırıncılar Federasyonu, Türkiye genelindeki odalara bir yazı göndererek 1 kilogram ekmeğin fiyatında üst sınırı 2.5 YTL olarak belirledi. Halen İstanbul, Kocaeli ve Rize dışındaki tüm illerde 1 kilogram ekmek için belirlenen üst sınır 2 YTL. Türkiye genelinde esnaf odalarına gönderilen bu yeni tarife onaylandığı anda, ekmek fiyatları yüzde 25 zamlanacak. Böylece piyasada üretilecek olan 300 gramlık ekmeğin fiyatı 75 Ykr olacak. Konuyla ilgili bir basın toplantısı düzenleyen Fırıncılar Federasyonu Genel Başkanı Halil İbrahim Balcı, ocak ayında 38-40 YTL olan un fiyatının şubat ayı sonunda 45-46 YTL'ye ulaştığına işaret etti. Balcı, bunun fırıncı esnafını zora soktuğunu, bunun üzerine olağanüstü toplanarak federasyonun yönetim ve denetim kurulu üyeleriyle birlikte değerlendirme yaptıklarını anlattı. Girdilerin bu boyutta kalması halinde 2008'i yüzde 25 artışla tamamlamak hedefinde olduklarını kaydeden Balcı, un fiyatları 45 YTL'nin üzerine çıktığı takdirde konuyu hükümet nezdinde görüşeceklerini söyledi.

 

 

 

 

*   

Resesyona girildi, 1.5 yıl sürer

Dünya ekonomisinin en dikkat çekici ekonomistlerinden Nouriel Roubini, "Reformlar devam ettiği sürece Türkiye ekonomisi 20 yıl içerisinde yıllık ortalama yüzde 5-6 büyümeye devam eder" dedi Noriel Roubini ABD ekonomisinin geçen aralık ayında resesyona girdiğini belirterek, ekonomide yeniden düzelme sürecinin iddia edildiği gibi 8-10 ay değil en az 1-1.5 yıl süreceğini ileri sürdü ..

İş Yatırım'ın davetlisi olarak Türkiye'de bulunan New York Üniversitesi Ekonomi Profesörü Nouriel Roubini, dünya ve Türkiye ekonomisi hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Roubini, SABAH gazetesine verdiği özel demeçte, ABD ekonomisinin aralık ayından beri resesyonda bulunduğunu belirterek, bunun sonuçlarının Türkiye'de dahil olmak üzere tüm dünya ekonomilerinde hissedileceğini söyledi. Küresel ekonomi tablosunda kendisini en çok korkutan konunun ABD'nin içerisinde bulunduğu finans krizi olduğunu söyleyen Roubini, "Enflasyon fazla önemli değil. ABD'de yaşanan resesyonla birlikte global enflasyon tehlikesi dengelenecektir. Ama ABD finans sektöründe yaşanan kriz kontrol altına alınamazsa tüm finansal sistem tehlikeye girebilir" dedi.

* İstanbul'da doğduğunuz doğru mu? Evet, ailem babamın işi gereği yaklaşık 10 yıl kadar İstanbul yaşamış. Böylece İstanbul'da doğma şansını yakaladım. Bildiğim kadarıyla Avrupa yakasında doğmuşum ama hangi semtte doğduğumu ne yazık ki hatırlamıyorum. Türkiye'den ayrıldığımızda 2 yaşındaydım. Türk vatandaşı değilim ama bu ülkeye olan duygularım daima farklı olmuştur.

KÜRESEL RESESYON OLMAZ

* ABD'nin resesyona girip girmediği konusunda tartışmalar var, görüşünüz nedir?
ABD resesyona girer mi, girmez mi tartışmasını yapmak çok anlamsız. Çünkü ABD geçen aralık ayından itibaren resesyona girmiş bulunuyor. Tahminlerime göre resesyondan çıkış ise en az 4 veya 6 çeyrek (1-1.5 yıl) sürer. Üzerinde konuşmamız gereken asıl konu ise resesyon sonucunda ABD ekonomisinin sert bir düşüş yaşayıp yaşamayacağı olmalıdır.

* Bu resesyon dünyayı nasıl etkiler? ABD'de yaşananlar yalnızca bir ekonomik yavaşlama olsaydı, dünyanın geri kalan kısmı bu gelişmeden fazla etkilenmeden yoluna devam edebilirdi. Ancak söz ettiğimiz konu yavaşlama değil resesyon. Bunun Avrupa, Asya ve dünyanın diğer ekonomileri üzerinde önemli etkileri olacak. Küresel bir resesyon olmaz ama ekonomik bakımdan etkisini herkes hisseder.

* ABD ekonomisinin dünya ekonomisi üzerindeki etkisinin azaldığı söyleniyor... Evet, Asya ve Avrupa ülkelerinin ekonomik güç olarak ABD'den bağımsız hale geldiği ve ABD'nin yaşayacağı krizlerden daha az hatta hiç etkilenmeyeceği söyleniyor. Bu ekonomiler globalleşmenin etkisiyle gelişti, bu doğru. Ancak bu gelişme ABD'ye olan bağımlılığın ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. ABD'nin küresel ekonomi üzerindeki etkisi hâlâ çok yüksek seviyede.

* Türkiye ekonomisinin durumu nasıl? 2001 yılından beri önemli yapısal değişiklikler gerçekleştirildi. Bütçe açığı azaltıldı hatta zaman zaman bütçe fazla vermeye başladı, dalgalı kur rejimine geçildi, özelleştirmeler yapıldı. Ancak riskler tamamen ortadan kalkmış değil. Cari açık önemli bir sorun, artan enerji ve emtia fiyatları enflasyonu tetikleyebilir. Bu durumun ekonomik büyümeyi yavaşlatıp istihdam rakamlarını kötü yönde etkileme riski var.

* Türkiye küresel krizlerden çok etkilenir mi? Türk ekonomisinin durumu oldukça iyi durumda. Son 6-7 yıl içinde yapılan reformlar ülke ekonomisini daha sağlam ve krizlere karşı daha dayanıklı hale getirdi. Bu bağlamda Türkiye'nin 2001 yılında olduğu gibi bir krize girmesini artık mümkün görmüyorum.

 

 

Hangi sanatçıya kaç para ödüyoruz, bilmek istiyoruz!

EKONOMİ SERVİSİ

Televizyon Yöneticileri Derneği Başkanı Çolakoğlu, sanatçılara ödenen telif hakları ile ilgili isyan etti: "Bir sanatçı için bir ay bir birlik, diğer ay başkası gelip para istiyor" dedi..

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Başkanı Ahmet Ertürk'ün telif haklarıyla ilgili müzik meslek birliklerinin, müzik eserlerini yayınlayan medya kuruluşlarından önemli paralar aldığını ancak bu paraların eser sahiplerine gitmediğinin bilinmediğiyle ilgili açıklaması televizyon dünyasını da ayağa kaldırdı. Konuyla ilgili dün bir toplantı yapan Televizyon Yöneticileri Derneği, telif hakları ödemeleri konusunda şeffaf çözümler üretmek için bir komisyon kurdu. Televizyon Yöneticileri Derneği Başkanı Nuri Çolakoğlu, Telif Hakları Yasası çıktıktan sonra 10 yıldır süren tatsız ve sevimsiz bir ortam oluştuğunu kaydederek şunları kaydetti: "Şarkıcı A adına önce X birliği geliyor 'Bu benim sanatçımdır' diyor. İki ay sonra Y birliği 'Benim sanatçımdır'deyip telif istiyor. Şarkıcı iki ay X birliğinde iki ay Y birliğiyle anlaşıyor sonra geri dönüyor. Bunun için ayrı ayrı telif hakkı istiyorlar" dedi. Bu konuda şeffaf veri tabanı oluşturulup internete konması gerektiğini kaydeden Çolakoğlu, "Her parçanın bestecisi kim aranjörü kim bunu bilirsek. Biz de ona göre kime ne ödediğimizi biliriz" dedi.

HABER KANALI VERİYOR
Bunun takip edileceği sistemin Kültür Bakanlığı bünyesinde bulunan Telif Hakları Genel Müdürlüğü tarafından kurulabileceğini kaydeden Çolakoğlu, bu birliklerin şimdi tüm televizyon kanallarından reklam bütçelerinin yüzde 3'ü gibi bir tutarı telif hakkı olarak talep etme eğiliminde olduklarını ifade etti. Hiç müzik eseri çalmayan haber kanallarından bile bu paranın istendiğine dikkat çeken Nuri Çolakoğlu şöyle konuştu: "Biz de birliklere teklif hazırlayacak bir komisyon oluşturduk. Teklifimizi 4 meslek birliğine götüreceğiz. Oturup karşılıklı konuşacağız. Makul bir yerde buluşacağımızı düşünüyorum. Biz başından beri iki nokta üzerinde duruyoruz. Birincisi mutlaka telif hakkı ödemeliyiz. Ancak kimin hakkının kimde olduğunu öğrenmek istiyoruz fakat çaldığımız parçanın bedelini ödemek istiyoruz. Bir kanal günde 2 tane eser diğer kanal gün boyu çalıyorsa buna göre ödemeli."

 

 

TMSF, Çağlar'ın televizyon gazete ve radyosuna el koydu

İsmet ACAR BURSA-SABAH

Ortaklık ve yönetim yapısıyla Çağlar Grubu'na dahil olan Olay radyo ve televizyonu gazetesi, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na geçti..

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) yetkilileri, sabah saatlerinde işadamı, eski Devlet Bakanı Cavit Çağlar'a ait medya grubunun yer aldığı Bursa- Ankara yolundaki binaya gelerek bölgesel yayın yapan Olay televizyonu, Olay radyo ve Olay gazetesine el koyarak, yönetim ve denetimi devraldı. Ortaklık ve yönetim yapısıyla Çağlar Grubu'na dahil olan Olay Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş. ile Olay Basın ve Yayıncılık A.Ş. şirketlerinde yapılan incelemeler sonucu, İnterbank'tan banka kaynağı aktarıldığı tespit edildiğini belirten TMSF yetkilileri, bu şirketlerin yönetim ve denetiminin devralındığını bildirdi.

ÇALIŞMALAR ETKİNLİKLE SÜRÜYOR
TMSF yetkilileri, "Kamu alacaklarını en kısa sürede ve en yüksek bedelle tahsil edebilmek amacıyla, hakim ortakların doğrudan veya dolaylı sahip oldukları varlıklarla ilgili inceleme ve araştırmalara yoğun bir şekilde devam edilmektedir" denildi. Açıklamada, şu ifadelere yer verildi: "Nergis Grubu hâkim hissedarı Cavit Çağlar ile Fon alacaklarının tahsil edilmesine ilişkin olarak, 06.03.2008 günü tekstil firmaları dışında grubun protokole dahil olan ve olmayan varlıklarının değerlendirilmesini teminen yapıcı bir ön görüşme gerçekleştirilmiştir. TMSF, kendisine kanunlarla verilen görev ve yetkiler çerçevesinde, kamu alacaklarının en yüksek değerle tahsili ve Fon'a devredilen bankaların kamuya maliyetinin asgari seviyelere indirilmesi prensibiyle çalışmalarına etkin ve kararlı bir şekilde devam etmektedir."

 

 

 

Hilton, 3 bin 500 Euro'luk Kösem Sultan'da kalacak

 

Paris Hilton, İstanbul'da kalmak için Les Ottomans'ın 3 bin 500 Euro'luk Kösem Sultan Süiti'ni seçti. Daha önce Kevin Costner, Julio Iglesias gibi ünlülerin tercih ettiği süitte Kylie Minogue da kalacak..

Hilton Otelleri'nin vârisi, dünya jet sosyetesinin çılgın kızı Paris Hilton, 26 Mart'ta İstanbul'a geliyor. Nerede konaklayacağına karar veren Hilton, kendisine önerilen oteller arasından Ortaköy'deki Les Ottomans'ı seçti. Otel odalarının fotoğrafları Hilton'a gönderildi ve sonunda "Kösem Sultan" adlı süitte karar kılındı. Geceliği 3 bin 500 Euro olan Kösem Sultan Süit, 150 metrekare büyüklüğünde ve dubleks. Üst katında tamamen Boğaz manzaralı bir yatak odası ile yine Boğaz manzarasına hâkim olan jakuzili banyosu mevcut. Alt katta, büyük bir salon ve bir yatak odası daha bulunuyor. Hilton, burada üç gün kalacak. Paris Hilton ayrıca kendi odası hariç, beraberinde gelecek arkadaşları ve ekibi için de beş süit istemiş. Hilton'un menajeri, makyözü, kuaförü, özel koruması ve fotoğrafçısından oluşan ekibinin kalacağı odaların ücretleri 2 bin, bin 600 ve bin 400 Euro.

36 BİN EURO ÖDEYECEK
Yani toplam altı oda için üç günlük konaklama bedeli olarak 36 bin Euro ödenecek. Kösem Sultan Süit'te daha önce Kevin Costner, Julio Iglesias, Donna Karan, Jose Careras, Kuveytli Al Ghunaim Group adlı yatırım şirketinin CEO'su Maha Al Ghunaim ve ünlü restorancı Giuseppe Cipriani kalmıştı. Mayısta Kuruçeşme Arena'da konser verecek Kylie Minogue da burada kalacak. Türkiye'den ise Tarkan ile sevgilisi Bilge Öztürk, Cem Yılmaz ile Cansu Dere ve düğün gecelerinde Mustafa Sandal ile Emina Jahoviç, Kösem Sultan Süit'te kaldı. Her gece ayrı bir davette görülen ve bunun için büyük paralar talep eden Paris Hilton, tabiri caizse para basıyor. Kameraları gördüğünde kıyafetini kimin tasarladığını, gittiği gece kulübünü, köpeğinin kazağını kimin hazırladığını anlatıyor. Bu yüzden de ürünlerinin reklamını yapmak isteyen her şirket ve tasarımcı için biçilmiş kaftan. Oyunculuğa ve şarkıcılığa da soyunan Hilton, 2005'te "House of Wax" ile beyazperdeye transfer oldu. Yeni filmi "Hottie or Nottie" ile gündemde olan Hilton'un bir de çekimleri yeni biten müzikali var... Üstelik 2006 yılında çıkardığı albümün ardından ikinci albüm hazırlıklarına da başlamış durumda. En son Harvard Üniversitesi öğrencilerinin çıkardığı mizah dergisi "Harvard Lampoon" tarafından "yılın kadını" seçildi.

 

'Nüfus hesabı da etkiledi ama zengindik farkında değildik'

TÜİK Başkanı Ömer Demir, "Milli gelirdeki artışı hissedip hissetmemek bireysel bir algı. Kişinin gelirine göre karşılaştırma yapması hata" dedi..

TÜİK Başkanı Ömer Demir, 2006'da 5.482 dolar olarak açıklanan kişi başına milli gelir aslında 7.500 dolarmış. Biz bunu o yıl neden hissetmedik?" sorusu üzerine, Milli gelirdeki artışı hissedip hissetmemem bireysel bir algı. 5 bin dolarlık milli geliri hissetmeyen sübjektif algıyı yansıtıyordur. Çünkü kişi kendi gelirine göre değerlendirme yapar" dedi. Neden hissetmedik?

AB STANDARDI
Demir, "Biz zengindik ama farkında değildik. Artık bunu hesaplayabiliyoruz ve zengin olduğumuzu mu gördük?" şeklindeki bir soru üzerine, "Aynen dediğiniz gibi" karşılığını verip şöyle devam etti: "Toplum hayatında bir çok olayı biz bir günlük kararlarla değiştiriyoruz. Çoğu zaman, bir yasa çıkıyor ve mülkiyeti, A'ya olanı B'ye çeviriyor, iptal ediyor, suçu suç olmaktan çıkarıyor. Hesaplamalarımızda da önceden göremediğimiz, fark edemediğimiz bir şeyi fark ettiğimiz zaman, tabii ki rakamımız değişecek.'' Demir, gerek nüfus azalışının gerekse milli gelir artışının Türkiye'nin borçluluk oranları ile AB'den alacağı fonları nasıl etkileyeceğine ilişkin soru karşısında ise "Bu iki sorunun da cevabını düşünmedim. Ben, hesabın doğru olmasına yoğunlaştım" demekle yetindi. Ancak bir AB ülkesinde yapılan revizyon sonrasında, o ülkenin AB'den aldığı yardımları nedeniyle geçmişe yönelik borçlu çıktığını hatırlatmayı ihmal etmedi

 

Aksoy Grubu'nun satış ilanı resmi gazetede

Protokol hükümleri çerçevesinde Erol Aksoy Grubu'nun mal, hak ve varlıklarından Cine 5 TV, Supersport TV, Radyo Tek, Radyo 5, Radyo Cool, Gala TV, Radyo Nostalji, Show Radyo, Viva TV ile Viva Radyo, ticari ve iktisadi bütünlük olarak satılacak. Sson teklif alma tarihinin 21 Mart 2008 olarak belirlendi.

Buna göre, Cine 5 TV ve Radyo 5 Ticari ve İktisadi Bütünlüğü 80 milyon dolar, Viva TV ve Viva Radyo Ticari ve İktisadi Bütünlüğü 8 milyon dolar muhammen bedelle 24 Mart 2008 tarihinde; Supersport TV Ticari ve İktisadi Bütünlüğü 500 bin dolar, Show Radyo Ticari ve İktisadi Bütünlüğü 15 milyon dolar, Radyo Nostalji Ticari ve İktisadi Bütünlüğü 200 bin dolar muhammen bedelle 25 Mart 2008 tarihinde; Radyo Tek Ticari ve İktisadi Bütünlüğü 25 bin dolar, Radyo Cool Ticari ve İktisadi Bütünlüğü 25 bin dolar ve Gala TV Ticari ve İktisadi Bütünlüğü 500 bin dolar muhammen bedelle 26 Mart 2008 tarihinde ihaleye çıkacak.



 

*   

 

Tatil etkisi kalktı üretim % 11.7 arttı

 

Sanayicilerin olumsuzlukların giderek derinleştiği açıklamalarına karşın ocakta üretimin bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 11.7 arttığı açıklandı. Ancak 2007'de Kurban Bayramı tatili nedeniyle bu yıl ocakta çalışılan gün sayısının 3 gün artmasının da etkisiyle için üretim yükseldi. Mevsimsel etkilerden arındırılan üretim artışı yüzde 2.3'te kaldı. TÜİK'in açıkladığı verilere göre otomotiv, kimyasal ürün, gıda imalatı, sanayi üretimini sürükleyen en önemli sektörler oldu. Sanayi üretim artışına en yüksek katkı ihracatın da lokomotifi taşıt araçları sektöründen geldi. Üretimin yüzde 46.4 arttığı taşıt araçları ve yan sanayi sektörünün üretime katkısı 2.5 puan düzeyinde oldu. Üretimdeki yüzde 11.7'lik artışa karşılık mevsimsel etkilerden arındırılarak hesaplanan üretim artışı yüzde 2.3'te kaldı. Aralık 2007'de mevsimsellikten arındırılan üretim yüzde 3.7 düşmüştü. Böylece üretimde yüksek oranlı yükseliş görünmesine karşın mevsimsel etkilerden arındırılan üretim artışı 2007 Aralık'taki azalışı telafi edemedi. EKONOMİ

 

 

'Bankacılık faiz demektir İslami bankacılıkta yokuz'

NBK'nın ODTÜ'lü CEO'su İbrahim Dabdoub, "Türkiye'ye müslüman bir ülke olduğu için gelmedik. Gerçek bankacılık faiz ile olur. İslam bankacılığı yapmıyoruz" dedi..

 

 

Turkishbank'ın yüzde 40 hissesini 160 milyon dolara satın alarak Türk bankacılık sektörüne giriş yapan National Bank of Kuwait (NBK), petrol zengini Körfez fonlarını Türkiye'ye çekerek büyümeyi hedefliyor. NBK CEO'su İbrahim Dabdoub, Türkiye'nin bölgede güçlü büyüme potansiyeli ile Körfez ülkeleri açısından öncelikli ülke olduğunu söyleyerek, 2008 yılında Türkiye'ye girecek doğrudan yabancı yatırım miktarının 25 ila 30 milyar dolar arasında olmasını beklediğini ifade etti.

GÜL VE ERDOĞAN İLE GÖRÜŞTÜK
Ortadoğu ve Körfez ülkelerinin 3 trilyon dolara ulaşan serveti ile bölgede yatırım fırsatlarını incelediğini belirten Dabdoub, önceki gün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan ile ikili görüşmelerde bulunduklarını ve yatırım potansiyeli ile ilgili bilgi alışverişinde bulunduklarını bildirdi. Yeni ortaklık yapısına ilişkin düzenlenen basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Dabdoub, "Biz politikacı değiliz. Türkiye'ye Müslüman bir ülke olduğu için gelmedik. Biz yatırım yaparken o ülkenin Müslüman ya da farklı bir dinden olmasına bakmayız. Ülkenin büyüme potansiyeli ve istikrarlı bir ekonomiye sahip olması gerekir" dedi. Dabdoub, bir gazetecinin, "Faiz mi, kâr payı mı?" sorusuna ise "Gerçek bankacılık faiz demek. Biz İslami bankacılık yapmıyoruz" diye cevap verdi. Turkishbank CEO'su Hakan Börteçene de özellikla perakende bankacılık ve yatırım bankacılığı alanlarında büyümeyi hedeflediklerini belirtti. Börteçene, şu anda 22 şubeleri olduğunu dile getirerek, 2010 yılında şube sayısını 80'e çıkarmayı planladıklarını bildirdi.

 

 

 

'Ekonomide resesyondan en son futbol sektörü etkilenir'

 

Dünya futbol ekonomisinin duayen ismi stratejist Colin Smith, "Krizler anında giyime daha az para harcayabilirsiniz, ama maçları seyretmek zorundasınız. Futbol ayakta kalır. Durgunluk tanımaz" dedi..

 

 

Spor Ekonomisi hakkında dünyanın en deneyimli isimlerinden biri olan Colin Smith, sporun resesyondan(durgunluk) en son etkilenecek sektör olduğunu belirtti. Amerikan ekonomisini etkisi altına alan resesyonun dünyadaki bütün sektörleri etkileyebileceğine değinen Smith, sporun resesyondan etkilenecek en son sektör olduğunu kaydetti. Televizyonların spor olaylarını eğlenceli olduğundan değil, insanları çekebildiğinden yayınladıklarını vurgulayan Smith, "Bunun nedeni sporun yüksek miktarda izleyici çekebilen bir sektör olması. Bir kriz anında giyime daha az para harcayabilirsiniz ama spor müsakabaların illaki izlerseniz. AIG (Amerika merkezli sigorta şirketi) geçen sene İngiltere'de spor sponsorluklarına 56.5 milyon Pound(113.5 milyon YTL) harcadı. AIG bu parayı sadece İngilizler için harcamadı. Asya'da büyümek isteyen AIG bu parayı özellikle Asyalı sporseverler için harcadı" dedi. Smith, yalnızca ABD'de, spor ekonomisinin büyüklüğünün 400 milyar dolara ulaştığını, bu kadar büyük bir ekonomi söz konusu olduğunda da kurum ve markaların bundan uzak kalamadıklarını söyledi.

GELİRLER EŞİT DAĞITILMALI
Smith, Türk futbolunun gelişmesi için toplam gelirlerin 'Avrupa stili kulüpler' şeklinde nitelendirdiği Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş dışında diğer kulüplere eşit bir şekilde paylaştırılması gerektiğinin altını çizdi. Bu sayede rekabet düzeyinin artacağına değinen Smith, "Son 10 senenin şampiyonlarına baktım. Topu topu 3 takım. Eğer zirveye oynayan takımların sayısı 3'ten 6-7'ye çıkarsa Türk futbolu kazanır. Bu o kadar kolay değil ama bu işin anahtarı da bu. Gelir havuzunun bütün kulüplere eşit dağıtılması ve kulüplerin gelirlerinin artırılmasında yarar var. Fakat Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler içinde gelirlerin eşit dağıtılmaması normal" diye konuştu.

FİNANSAL BAŞARI LAZIM
Fenerbahçe'nin bu sene Şampiyonlar Ligi şampiyonu olsa bile aynı zamanda finansal verilerini de düzeltmesi gerektiğini belirten Smith, Galatasaray'ın 2000 yılında UEFA şampiyonu olduktan sonra hem finansal hem de sportif anlamdaki düşüşünü "Futbolda sportif

 

başarıyla finansal anlamdaki düzelme aynı anda olmayabiliyor" şeklinde nitelendirdi

 

 

 

"Resesyon bize uğramaz, yatırım rakamı bu yıl 2007'yi de geçecek’’

 

 

Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanı Alparslan Korkmaz, Türkiye'nin dünyada yaşanan mortgage kaynaklı kredi sıkışması ve devamında gelmesi beklenen resesyondan etkilenmeyeceğini söyledi. 2008'de dünyada doğrudan yatırımlarda hafif bir düşüş beklediğini söyleyen Korkmaz, bununla birlikte Türkiye'ye gelecek doğrudan yabancı yatırım rakamının 2007'nin biraz üzerinde gerçeleşeceği öngörüsünde bulundu. Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği'nin (MÜSİAD) düzenlediği toplantıda konuşan Korkmaz, "Gelişmiş ülkelerde, özellikle Batı'dan diğer ülkelere doğru yatırımlarda azalma alacak. Ancak Körfez ülkeleri, Rusya, Çin ve Batı'da bir istisna olarak Norveç likidite sorunu yaşamıyor. Biz de bu ülkelere odaklanıyoruz" diye konuştu. Ajans olarak tamamen sıfırdan yatırım peşinde koştuklarını ifade eden Korkmaz, Türkiye'ye son 5 yılda gelen 60 milyar Euro'ya yakın yatırımın yüzde 80'inin AB'den geldiğini kaydetti. Türkiye'nin büyük bir pazar olduğunu anlatan Korkmaz, "Yatırımcılara 'Türkiye'ye gelin, üretin... İç pazar var ama Türkiye'den açılın' diyoruz. Bu bizim stratejimiz. İç pazara satılsın ama çok fazla satılmasın. Burayı üs olarak değerlendirsinler" diye konuştu. Korkmaz, Türkiye'de son 4 yıl içinde 2,2 milyon tarıma dayalı olmayan yeni istihdam yaratıldığına dikkati çekerek, AB ülkeleriyle kıyaslandığında, Türkiye'nin en fazla istihdam geliştiren 2. ülke olduğunu söyledi.

 

 

Ekonomide durgunluk Yapı Kredi Koray'ın projesini askıya aldırdı

 

Yapı Kredi Koray Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı (GYO), Türkiye'deki makroekonomik koşulların olumsuz olması ve faizlerin yükselmesi nedeniyle İstanbul Esenyurt'ta geliştirdiği Mor Ada projesini ertelediğini bildirildi. Dün, şirket tarafından İMKB'ye yapılan açıklamada, bu kararın hissedarlar için daha sağlıklı bir risk getiri dengesi sağlayacağının görüldüğü ve ülkedeki makroekonomik koşullarla gayrimenkul piyasasındaki durumun belirli aralıklarla değerlendirilerek, projenin inşaat ve satış faaliyetlerine ne zaman başlanacağının görüşüleceği belirtildi. Yapı Kredi Koray GYO Genel Müdürü Yücel Ersöz ise projenin iptal edilmediğinin, sadece ertlendiğinin altını çizerek, "Sektörde zaten satışlar yavaş gidiyor. Faizlerin de artması bize bu kararı verdirdi. Elimizeki parayı en iyi şekilde değerlendirmek istiyoruz" dedi. Lansmanı geçtiğimiz kasımda yapılan projenin ilk etabındaki 120 konuttan sadece 6'sının satıldığını anımsatan Ersöz, alınan peşinatların ve ödemelerin faiziyle iade edileceğini belirterek, "Zaten az bir miktar ediyor. Ama daha çok konut satmış olsaydık bu kararı alabilir miydik bilmiyorum" diye konuştu. Şirketin Genel Müdür Yardımcısı Sara Bisa da bu dönemde uygun fiyatlı arsa alımlarına yöneleceklerini kaydetti. Bisa, yaptığı açıklamada, "6 satış dışında 30 konut için de opsiyon verilmişti. Fakat bu paraların geri ödenmesi bize bir kayıp olarak yansımayacak. İki, üç yerdeki iyi arsaları toplamayı düşünüyoruz. Faizler düşünce de 3 ila 6 ay içinde Mor Ada'ya tekrar başlayabiliriz" ifadelerine yer verdi.

'Ekonomide istikrar zarar görür'

AKP'nin kapatılması istemiyle açılan davanın ekonomiyi yine gündem dışına ittiğini söyleyen iş dünyası "Türkiye ekonomisi geçmiş yıllara göre çok daha dayanıklı bir yapıda. Yine de serinkanlı olmalıyız" diyor..

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın AKP'nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne dava açması iş dünyasında tedirginlik yarattı. Gündemin ekonomi olmasını beklerken ortaya çıkan siyasi belirsizliğin olumsuz yansımaları olacağını ifade eden iş dünyası ve oda başkanları, bu dönemde "serinkanlı" olmanın önemine işaret etti.

İLK GÜN TUSİAD'DAN SES ÇIKMADI
İş çevrelerinde genel olarak durumu analiz etmeye çalışan bir havanın hakim olduğu gözlendi. Patronlar, en azından hafta başına kadar bekleyerek gelişmeleri görmek istediklerini söylediler. Türk Sanayici ve İşadamları Derneği'nden (TÜSİAD) konu ile ilgili açıklama gelmemesi ise dikkat çekti.Türkiye ekonomisinin 2000-2001 yıllarında yaşanan kriz günlerindeki gibi sağlıksız bir yapıda olmadığına da işaret eden bazı iş çevreleri, "Siyasi belirsizlik tabi ki ekonomiyi etkiler, ama bu eskisi gibi sert sonuçlara neden olmaz" değerlendirmesinde bulundu. İşte kapatma davasına yönelik iş dünyasının bakışı:

Her gün bir yerden daha dayak yiyoruz
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu:

"TÜRKİYE'DE siyasetin doğal zeminiyle oynamamak gerekir diye düşünüyorum. Bizi kim dövüyor belli değil. Her gün bir yerden dayak yiyoruz. Türkiyemizde siyasi partilerin kolaylıkla kapatılıyor olması Türk demokrasisine zarar vermektedir. Biz bugüne kadar bunun birçok örneğini de hep beraber gördük. Milletimiz bir partiyi isterse iktidar yapıyor. İsterse de tarihe gömüyor. Bunu kendi doğal zeminine bırakmak lazım. Uluslararası piyasalarda nereye gideceği belli olmayan bir çalkantının tam ortasında ekonomiye odaklanılmalıdır. Herkesin serinkanlılıkla hareket edilmesi gereken bir sürecin içinde olduğumuzun farkında olmasında fayda vardır."

'İç piyasada büyük bir sorun beklemiyorum'
Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Başkanı ve İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince:

"ŞU anda siyasi gelişmelerin iç piyasada ayrıca bir sorun yaratacağını düşünmüyorum. Türkiye'nin dışarıdaki kredibilitesi ile ilgili de ayrıca bir sorun yaratmaz diye düşünüyorum. Gelişmeler daha büyük boyutlara, siyasi belirsizliklere taşınırsa ve süreç uzarsa belki onun etkisi olabilir. Siyasi gündemdeki belirsizlikler tabii ki memnuniyet verici şeyler değildir. Ülkemizin her yönüyle istikrar içinde olması lehimize olur. Ekonomi açısından da iyi olur. Ancak belirttiğimiz türden gelişmelerin de finansal piyasaları fazla etkileyeceğini düşünmüyorum. Türkiye'nin yaşadığı ekonomik krizi her seferinde hatırlamaya kalkarsak, unutmayalım ki ondan önce çok güçsüz bir mali tablo içindeydik. Finansal kurumlarımız başta olmak üzere ekonomimiz zayıf bir yapıdaydı. Bugün, o güne nazaran çok sağlıklıyız. Bir daha öyle krizlerin olacağını hiç düşünmüyorum.''

AB kapısındaki ülke için olumsuz bir imaj
Zorlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Zorlu:

"AKP'YE açılan kapatma davası yüzde 47 oy almış bir partiye yapılmaması gereken bir yanlış. Tüm dünya kamuoyunda olumsuz bir algılama yaratacak. Bu hareket, Avrupa Birliği yoluna girmiş bir Türkiye'ye demokrasi, barış ve istikrar açısından bir yarar sağlamayacaktır. Davanın ekonomiye etkileri mutlaka olacak. Ancak Türkiye ekonomisi artık eskisinden çok daha dayanıklı. Bu nedenle etki sınırlı düzeyde kalacaktır. Piyasalarda geçici bir düşüş olabilir."

Cari açıktan dolayı kırılganlığımız var
Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir:

"TÜRKİYE'NİN son yıllardaki ekonomik kazanımlarını, istikrarını son derece riske sokacak bir olay. Cari açıktan dolayı çok ciddi bir kırılganlığımız var. Bunu ancak siyasi istikrar ile devam ettirebiliyorduk. Eğer bir siyasi istikrarsızlık ortaya çıkarsa, devlet otoritesinde bir boşluk ortaya çıkarsa bu ekonomiyi ve Türkiye'nin itibarını son derece kötü etkileyecek bir olay olur. Ok yaydan çıkmıştır. Bu saatten sonra temennimiz, çok hızlı bir şekilde neticelendirilmesidir. Türkiye ekonomisi bizi ilgilendiriyor. Siyasetle ilgili kararları siyasetçiler, hukukla ilgili kararları hukukçular söylesin. Ama herkes lütfen kendi sahasıyla ilgili şeyler açıklasın. Başka sahalara tecavüz etmeden kendi uzmanlık alanlarında konuşsunlar. Bu olayın iş dünyası tarafından endişeyle izlenen dünya piyasalarındaki yangının üzerine gelmesi büyük şansızlık."

Yürüyenler cevap verdi ama kapatma ile olmaz
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Başkanı Süleyman Çelebi:

"SOKAKLARDA yürüyen binlerce emekçi AKP iktidarına hak ettiği cevabı verirken, AKP'yi kapatmaya yönelen davranışlarda bulunmak demokratik olmadığı gibi, benzeri düşüncelerin yarın daha da güçlü olarak iktidara gelmesine neden olacaktır. Parti kapatmalar üzerinden çözüm aramak aynı zamanda gerçek muhalefetin serpilip güçlenmesinin de önünün kapatılması demektir. Sendikalar ve siyasi partileri kapatarak bir talebin, bir hakkın veya bir siyasi düşüncenin örgütlenmesinin önüne geçildiğini zannedenlerin, yarın kendilerinin de aynı yöntemle saf dışı bırakılmayacaklarının garantisinin olmadığı bir sürece çevrilmiştir Türkiye.''

Akıl tutulması yaşanıyor
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Oğuz Satıcı:
"TÜRKIYE
kendi kendine zarar vermezse, bu hedeflere mutlaka ve mutlaka ulaşacak diye konuşuyorum. Evet, Türkiye kendi kendine zarar vermezse. Bunun altını çiziyorum. Görünmez bir elin' Türkiye'ye girerek bir akıl tutulması yarattığını düşünüyorum. Bu akıl tutulmasına tepki gösterilmelidir."

Ekonomideki dengeler bozulacak
Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken:
"Bu tür gerginlikler demokrasiye ve ülkeye zarar verir, ekonominin dengelerini bozar. Verimlilik düşer, zaten piyasalar durgun ve işsizlik hat boyutta iken, bu tür gerginlikler ülkeye yarar getirmez. Herkesin sağduyulu olup, ortamı bu gerginlik çıkmazından kurtarması gerekiyor. Siyasi partiler de demokrasiye zarar verecek tavır ve eylemlerden kaçınması en doğru olandır."

 

 

Dolar fırladı, borsa %7.46 düştü!

 

 

ABD'de Bear Stearns'ün JPMorgan'a çok düşük bir fiyatla satılmasının finans kurumlarında iflasların devam edeceği kaygılarını artırması ve içeride de AKP'ye karşı kapatma davası açılmasının siyasi gerginliği artırmasıyla lira, dolar karşısında yüzde 3.44, euro karşısında ise yüzde 4.66 değer kaybetti.

Merkez Bankası gösterge dolar kurunu 1.2627/1.2688 YTL, euro kurunu 1.9909/2.0005 YTL, pariteyi ise 1.5767 olarak açıkladı. Bu kurlara göre yıl başından bu yana liranın dolar karşısındaki kaybı yüzde 8.19, euro karşısındaki kaybı ise yüzde 14.31 oldu. Bankalararası piyasanın spot kapanışında en iyi dolar alış ve satış kotasyonları 1.2690/1.2710 YTL oldu.

BORSA YÜZDE 7.46 DÜŞTÜ

İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) Ulusal 100 Endeksi, ikinci seansta 23,34 puan artarak 39.409,41 puandan kapandı.Hisse senetleri ikinci seansta ortalama yüzde 0,06 değer kazandı.İlk seanstaki 3.199,84 puanlık azalış dikkate alındığında, Borsa endeksi günün tamamında 3.176,50 puan geriledi.Hisse senetlerinin günlük ortalama değer kaybı yüzde 7,46 oldu. İşlem hacmi Cuma gününe göre yüzde 19.3 azalarak 1.76 milyar YTL'ye geriledi.

*Borsa ABD'ye, kur yerliye bakar-ABDURRAHMAN YILDIRIM YAZISI İÇİN TIKLAYINIZ


BİLEŞİK FAİZ YÜZDE 18.35'E YÜKSELDİ


İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) Tahvil ve Bono Piyasası Kesin Alım Satım Pazarında işlem gören 7 Ekim 2009 vadeli, bugün valörlü tahvilin bileşik faizi, önceki kapanışa göre 0,60 puan artarak yüzde 18,35'e yükseldi.Bu tahvilin basit getirisi de yüzde 19,27'den kapandı.Bu kağıdın Cuma günü kapanıştaki basit getirisi yüzde 18,62, bileşik
getirisi yüzde 17,75 olmuştu.

REPO

İMKB Tahvil ve Bono Piyasası Repo-Ters Repo Pazarı'nda gecelik işlemlerde en düşük yüzde 15,25, en yüksek yüzde 15,35 ve ortalama yüzde 15,30'dan yapılıyor.

PARİTE

Uluslararası piyasalarda avro-dolar paritesi 1,5780, sterlin-dolar paritesi 2,0040, yen-dolar paritesi ise 96,70 düzeyinde seyrediyor.

AVRUPA VE ASYA BORSALARINDA DÜŞÜŞ

Avrupa borsaları düşüşle açılırken, Asya borsalarında sert kayıplar oldu.
Japonya ve Hong Kong başta olmak üzere Asya borsalarında da yüzde 3-4'lük önemli düşüşler yaşanıyor.

Tokyo Borsası, günü düşüşle tamamladı.Borsanın temel göstergesi Nikkei Endeksi, Cuma gününe göre, yüzde 3,71 (454,09 puan) azalarak 11.787,51 puan oldu. Böylece, 2005 Ağustos ayından bu yana kaydedilen en düşük seviyeden kapanmış oldu.Borsanın kaybı gün içinde yüzde 4,5'lara kadar çıktı.Öte yandan, döviz piyasasında ABD Doları, bir ara 95,72 yene kadar düştükten sonra, şu sıralar 96,84 yenden satılıyor.

PETROL FİYATLARI 107 DOLARA DÜŞTÜ


Petrol fiyatları, yatırımcıların, ABD'li yatırım bankası Bear Stearns'ın satılmasına yol açan mali krizin derin ekonomik sorunların işareti olduğundan kaygılanması nedeniyle geriledi.New York Borsası'nda ABD tipi hafif ham petrolünün varil fiyatı nisan teslimi 3,08 dolar azalarak, 107,13 dolara düştü. Petrolün varil fiyatı bir ara 111,80 doları görmüştü.Londra Brent tipi ham petrolün fiyatı ise 3,10 dolar düşerek, 103,10
dolara geriledi. Bu arada, ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney, ham petrolün varil fiyatının 100 dolara çıkmasının pazarın gerçeğini yansıttığını söyledi.Cheney, Irak'ın başkenti Bağdat'ta gazetecilere yaptığı açıklamada, dünyada petrol üretiminin sınırlı olması ve doların değerinin düşmesinin petrol fiyatlarını rekor seviyelere çıkardığını belirtti.

İŞ DÜNYASI KAYGILI


İş adamları, borsanın haftaya düşüşle başlaması ve dövizde yaşanan yükseliş nedeniyle kaygılı.Doğu Akdeniz Sanayici ve İşadamları Dernekleri Federasyonu (DASİFED) Başkanı Süleyman Onatça, piyasalardaki hareketliliğin sadece yurt içindeki gelişmelerden kaynaklanmadığını,
küresel bir sıkıntı yaşandığı söyledi.

Türkiye'nin dünyada yaşanan krizlerden diğer ülkelere göre daha fazla etkilendiğini anlatan Onatça, ''Piyasa doğal hareketliliğini yaşıyor,
doğal bir tepki. Bunda iktidar partisine açılan davada etkili ancak tek neden değil. Ekonominin düzelmesi için ekonomi kurmayları ve siyasilerin gerekli hassasiyeti göstermesi lazım
'' dedi.

Onatça, yaşanan dalgalanmaların önümüzdeki günlerde bazı ürünlere zam olarak yansıyabileceğini de kaydetti.Çukurova Genç İşadamları Derneği (ÇUGİAD) Başkanı Ayhan Şenbayrak da, Türkiye'de gündemin ''ekonomi'' olması gerektiğini söyledi.

Dünyada yaşanan gelişmeler nedeniyle bu yılın iyi bir yıl olmayacağını öne süren Şenbayrak, ''Türkiye ekonomi dışında çok şeyle uğraşıyor.
Dünya olumlu bir süreçten geçmiyor. Ekonomiye odaklanıp atılması gereken adımlar bir an önce atılmalı'
' diye konuştu.Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Adana Şube Başkanı Bilal Nadir Gök ise yatırımcının her zaman güvenli ülkeleri tercih edeceğini, ancak AK Parti hakkında açılan kapatma davasının Türkiye'nin güvenliğini zedelediğini ileri sürdü. Gök, ülkede yaşanan bir krizin kimsenin faydasına olmayacağını ifade ederek, ''Ülkenin ekonomik göstergeleri yerinde, iş adamları ve siyasiler itidal içinde davranmalı'' dedi.

FAİZ TOPLANTILARI

Amerikan Merkez Bankası'nın (FED) yarın, Türkiye Merkez Bankası'nın Çarşamba günü yapacağı faiz toplantılarından çıkacak kararlar, piyasaların yönü bakımından etkili olacak. FED toplantısında 75 baz puanlık faiz indirimi beklentisi ağırlıkta.

Türkiye Merkez Bankası'nın toplantısından ise 25 baz puan indirim bekleyenlerle faiz oranının değişmeyeceği beklentisinde olanlar eşit ağırlık oluşturuyor.

Bu arada DİBS piyasasında bileşik faiz yüzde 18'e yaklaşırken, Hazine, bu hafta içinde iki değişim ihalesi gerçekleştirecek.

BERNANKE: OLAĞANÜSTÜ ÖNLEMLER ALDIK


Öte yandan ABD Merkez Bankası (Fed) Başkanı Ben Bernanke dün yaptığı açıklamayla, kredi krizinin piyasaları vurduğu bir dönemde daha fazla finans şirketinin likit fonlara ulaşmasını sağlamak için yeni olağanüstü önlemler aldıklarını açıkladı.

ABD Merkez Bankası (Fed) Başkanı Ben Bernanke, gazetecilerle telekonferans yoluyla yaptığı açıklamada, "ABD Merkez Bankası, büyüme için önemli olan piyasaların likit kalması ve iyi bir şekilde işlemesine destek olmak için (ABD) Hazine Bakanlığı ile danışma halinde çalışmaktadır. Bunu sağlamak için bugün iki adım attık" dedi.

Hafta sonunda Fed, finansal sistemi desteklemek için 1929 yılında başlayan Büyük Buhran'dan bu yana ilk defa menkul kıymetler şirketlerine borçlanma imkanı sunmaya karar verdi ve iskonto faiz oranlarını yüzde 3.5'ten yüzde 3.25'e indirdi. Bernanke, "Bu adımlar finans kurumlarının fonlara erişimi yönünde daha büyük bir güvence sağlayacak" dedi.

Önde gelen Fed yetkilileri, hafta sonunda atılan olağan dışı adımın, finans piyasalarında yaşanan zor günlerin sonucunda yapıldığını belirtti.

Bir Fed yetkilisi, yatırım bankası Bear Stearns'teki sorunların finans sistemi için de büyük zorluklar içerdiğini belirtti.

BUSH: FED'İN ADIMLARINI DESTEKLİYORUZ

ABD Başkanı George W. Bush, ABD Merkez Bankası'nın finans piyasalarını düzenlemek için attığı adımları desteklediğini ve ülkenin finans kurumlarının güçlü olduğunu söyledi. Bush aynı zamanda güçlü ve kararlı adımlar atıldığını ve piyasalardaki durumu yakından izlenmeye devam edeceklerini söyledi.

AVRUPA'DA BANKALARIN HİSSELERİNDE DÜŞÜŞ

ABD'de yatırım bankası Bear Stearns'ın acilen kurtarılmasının ardından küresel mali krizin derinleşeceği kaygıları, Avrupa'daki bankaların hisselerinin düşmesine yol açtı.

İsviçre'nin en büyük bankası UBS'nin hisseleri yüzde 12,9, Credit Suisse'in hisseleri yüzde 9, Alman Deutsche Bank'ın hisseleri yüzde 5,6 değer kaybetti.

UBS, ABD'deki yüksek riskli tutsat (morgage) piyasasıyla bağlantılı olarak aktiflerinde 18 milyar dolardan fazla zarar yazması nedeniyle, krizin en çok etkilediği bankalar arasında olduğu düşünüldüğü için hisseleri en fazla düşen banka oldu.

Fransa'da, BNP Paribas'in hisseleri yüzde 6,8, Societe Generale'nin hisseleri yüzde 8,7 ve İngiltere'de ise Barclay's bankasının hisseleri
yüzde 8'den fazla değer kaybetti.

Ekonomistler, bu büyük bankaların Bear Stearns'ı zor duruma sokan likidite sıkıntısından daha az etkilenebileceğini ifade ettiler. Ancak,
Avrupa'daki bankalar, ABD'deki emlak piyasasıyla bağlantılı batık kredilerle ilgili küresel mali krizin devam edeceği ve kötüleşeceğini
tahmin ediyorlar.

Bankaların hisselerindeki düşüşe, İsviçre'de yayınlanan SonntagsZeitung gazetesinin, UBS'nin gelecek 2 ya da 3 yıl içinde beklediği güçlükler
nedeniyle 8 bin kişiyi işten çıkarmayı planladığı haberinin de etkisi olduğu kaydedildi.Bu arada, UBS sözcüsü Christoph Meier, Bankanın, nakit ihtiyacını artırmak için ABD'dekiler dahil önemli iştiraklerini satmayı düşünmediğini açıkladı.

IMF BAŞKANI: ABD'DEKİ DURUM DİĞER EKONOMİLERİ ETKİLİYOR

Öte yandan, IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn, Paris'te OECD Genel Sekreteri Angel Gurria ile düzenlediği basın toplantısında, ABD'deki durumun diğer ekonomileri etkileyeceğini ve küresel bir karşılık gerektireceğini söyledi.

Mevcut ortamın mevduat sahipleri için bir sorun olmadığını söyleyen Strauss-Kahn, ''Bu bir ekonomik büyüme problemi. Biz açıkça risklerin
ekonomik büyüme için çok ciddi olduğu bir durumla karşı karşıyayız'' dedi.

IMF'nin gelecek haftalarda, ABD, Avrupa ve Çin dahil ekonomik büyüme tahminlerini düşüreceğini söyleyen Strauss-Kahn, Amerikan Merkez
Bankası'nın (FED) iskonto faiz oranını düşürmesi, bazı büyük firmalara doğrudan kredi sağlama olanağı ve JP Morgan'ın Bear Stearns'ı almasına
dahil olmasından memnun olduğunu ifade etti.

Strauss-Kahn, ''FED, Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve diğer merkez bankaları, likidite sıkıntısı sorununu çok iyi yönettiler. Bu yüzden,
gelecek haftalarda likidite sorunuyla başedemeyeceklerine inanmak için bir neden yok'' dedi.ABD Dolarının zayıflamaya başladığının doğru olduğunu, ancak en zayıf kurun dolar olmadığını belirten Strauss-Kahn, tüm para sisteminin gerilmeye başladığını, güçlü tarafta avro, zayıf tarafta Çin Yuanı ve Japon Yeni, iki tarafın arasında ise doların bulunduğunu ifade etti.

 

 

 

Çalık, Ekonomi Ödülü'nü Gül'den aldı

 

Turgut Özal Düşünce ve Hamle Derneği'nin "Turgut Özal Ekonomi Ödülü" işadamı Ahmet Çalık'ın oldu. Bilkent Otel'deki törende Çalık Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Çalık ödülünü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün elinden aldı. Ödül Çalık'a Türk ekonomisine yaptığı katkılar nedeniyle verildi.

 

 

Sosyal güvenlik yasası haftaya Meclis'e gelir

ANKARA

Çalışma Bakanı Çelik, yasa tasarısının alt komisyonda rapor yazımının bittiğini söyledi..

Çalışma Bakanı Faruk Çelik, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı'nın önümüzdeki hafta Meclis'te görüşüleceğini dile getirdi, Bakan Çelik, alt komisyonun raporunun basımının tamamlandığını, şu anda dağıtımının yapıldığını belirterek tasarının büyük ihtimalle önümüzdeki hafta Meclis Genel Kurulu'na geleceğini söyledi.

"KAPILARI KAPATMADIK"
Çelik, yapılan eylemlerden sonra, yasada 65 yaş ve 9 bin gün prim gibi konularda değişiklik yapılması gibi bir sözü olmadığını belirtti Hak-İş ve Türk-İş ortaklığında yürütülen "Çocuk İşçiliğine Karşı Farkındalık Geliştirme Projesi''nin tanıtım toplantısında konuşan Çelik, aynı gün içinde Sosyal Güvenlik Reformu'yla ilgili önemli görüşler varken AK Parti hakkındaki kapatma davasıyla ile birlikte konunun geri plana düştüğünü söyledi. Bakanlık olarak kimseye kapılarını kapatmadıklarını belirten Çelik, "Reformun ana parametrelerini kaldırdıktan sonra reforma ihtiyaç da yok. Şu anda 65 yaş, 9 bin gün primle ilgili düzenlemeleri tasarıdan çıkarabilirim. Çünkü zaten Meclis'ten geçmiş. Biz 'bunları yasadan çıkardık, tasarımızda bunlar yok' diyebiliriz ama doğru olmaz. Bu yasaya ihtiyaç var'' dedi.

 

 

Pegasus'tan hafta sonu fırsatları

 

 

Pegasus Havayolları'nın, hafta sonu kampanyaları kapsamında, Nisan ayında salı günlerindeki uçuşlar için yüzde 50 indirim uygulayacağı bildirildi.

Pegasus Havayollarından yapılan açıklamaya göre, 22-23 Mart tarihlerinde şirketin www.flypgs.com internet adresinden bilet alacaklar için indirim yapılacak. Kampanya kapsamında 1-30 Nisan tarihleri arasında salı günleri alınacak biletler için yüzde 50 indirim uygulanacak. İndirim, havaalanı vergileri, yakıt harcı ve hizmet ücreti hariç ücretler üzerinden yapılacak.

Şirketin geçen hafta sonu düzenlediği kampanyada ise 15 YTL'den bilet alma olanağı sunulmuştu.

 

 

 

 

 

 

 

 

5 milyon Türk genci atıl!

 

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının (UNDP) ''Türkiye'de Gençlik'' konulu İnsani Gelişme Raporu, Türkiye'deki gençlerin yaklaşık yüzde 40'ının atıl durumda bulunduğunu, işsizliğin gençler için bir numaralı sorun haline geldiğini ve eğitimle ilgili problemlerin de acil çözüm beklediğini ortaya koydu.

UNDP'nin Gençlik Raporu, ulusal ve uluslararası İnsani Gelişme Raporları çerçevesinde, Aygen Ataç yönetiminde çeşitli üniversite görevlilerinin
katılımıyla hazırlandı.

Rapor için, İstanbul, Adana, Malatya, Ankara, İzmir, Bursa, Tekirdağ, Diyarbakır, Samsun, Trabzon, Kayseri ve Erzurum'da 15-24 yaş grubundaki 3 binden fazla genç arasında kapsamlı bir ''Gençliğin Durumu Araştırması'' da gerçekleştirildi.Bu araştırmada, gençlerin nasıl karar aldığı, eğitimleri, siyasi ve toplumsal katılım ve gelecekle ilgili planları irdelendi.

ATIL GENÇLİK

Rapora göre, Türkiye'de 15-24 yaşları arasındaki yaklaşık 12 milyon genç, iş bulmak, bir okuldan mezun olmak veya eğitimi terk etmek, bir kimlik oluşturmak, ana-baba evinden ayrılmak veya kendi ailesini kurmak gibi yetişkinliğe geçiş sürecinin güçlüklerinden en az biriyle baş etmek zorunda kalıyor.

Bu gençlerin yüzde 30'u okula gidiyor. Ama okuyan gençlerin tümünün diğerlerine göre daha iyi durumda olduğunu söylemek de güç görünüyor.Yaklaşık 3 milyon 600 binz genç çalışıyor ama onların çalışma koşullarının tehlike ve risklerden ne derece uzak olduğu da tam olarak
bilinmiyor.

Gençlerin yüzde 40'lık bölümünü oluşturan, ''ne çalışan, ne de okuyan 5 milyon genç ise atıl durumda'' bulunuyor. Rapor, bunların 3 milyonunu da
''görünmez gençlik'' olarak niteliyor.

Atıl gençliğin, 2.2 milyonunu kadınlar oluşturuyor. Raporda, ''En önemlisi ne okula giden, ne iş arayan, evde kalıp çocuklarına bakan veya kısmet bekleyen yaklaşık 2 milyon 200 bin genç kadın, yaşamlarını kendi seçimleriyle kurabilecek mi'' diye soruluyor.Raporda, fiziksel engellilerin sayısı 650 bin, tüm ümitlerini kaybetmiş ve iş aramaktan vazgeçmiş gençlerin 300 bin, sokak çocukları, sokakta yaşayan gençler ve yerinden olmuşların sayısı da 22 bin olarak ifade ediliyor.

Gençlerin ''değişimin taşıyıcı gücü'' olarak tanımlandığı raporda, bu gerçeğin Türkiye'de kısmen kabul edildiği, gençler arasında yüzde 19'a çıkan işsizlik oranının gençler için fırsatların ne kadar az olduğunu yansıttığı ileri sürülüyor.

KADIN-ERKEK EŞİTSİZLİĞİ

''Türkiye'de Gençlik'' konulu rapora göre, ülkede genç kızlar ve kadınlar, aile içinde, sosyal çevrelerinde ve modern kamusal alanlarda çok yönlü ayrımcılık ve dışlanma ile karşı karşıya kalıyor. Bu durumdan da yalnızca kadınlar değil, Türk toplumu zarar görüyor.Kadın-erkek eşitsizliği, Türkiye'deki sosyal sorunların bir çoğunu daha da şiddetlendiriyor.

2006-2007 öğrenim yılında erkek öğrencilerin lehine ilköğretimde yüzde 4, ortaöğrenimde ise yüzde 8 fark bulunuyordu. Genç kızların aile baskısı yüzünden okulu terk etme olasılığı, aynı nedenle okuldan ayrılmak zorunda kalan erkeklere oranla 9 kez fazla. Bu sorun 6 ile 8. sınıflar arasında çok daha belirgin şekilde ortaya çıkıyor.İlköğrenim düzeyinde az eğitim almış ya da hiç öğrenim görmemiş kadınların yüzde 15'i 15 ile 19 yaşları arasında doğum yaparken, lise mezunu akranları arasında bu oran yüzde 3'de kalıyor.

SORUNLU EĞİTİM

Raporda gençliğin eğitim fırsatları da büyüteç altına alınıyor ve birkaç yıl içinde 12 milyon kişinin çalışma yaşına erişeceği Türkiye'de
eğitimde hem nicelik, hem de nitelik yönünden büyük sorunlar yaşandığı vurgulanıyor.Buna göre, eğitim harcamalarında son yıllarda kaydedilen ciddi artışa rağmen, oranlar OECD ülkelerinin hala çok altında seyrediyor. OECD ülkelerinde ilk ve orta öğretim süresinin tamamı için öğrenci başına
ortalama 81 bin 485 dolar harcanırken, bu rakam Türkiye'de 40 bin doların altında kalıyor.

Türkiye, öğrenci başına ortalama harcama bakımından Meksika, Polonya ve Slovakya ile aynı düzeyde bulunuyor. Öğrenci başına ortalama 100 bin dolar ve üzerinde harcama yapılan Avusturya, Danimarka, İzlanda, Lüksemburg, Norveç, İsviçre ve ABD'nin ise oldukça gerisinde kalıyor.
Rapora göre, 1997'de Türkiye'de zorunlu eğitimin 5 yıldan 8 yıla çıkarılması, okullara net kayıt oranını yüzde 89'a yükseltti. Fakat
günümüzde gençlerin yalnızca yüzde 56'sı liseye devam ediyor. Yine sadece yüzde 18'i liseden mezun olduktan sonra üniversiteye giriyor.
Ancak her yıl yapılan Öğrenci Seçme Sınavı, öğrencilerin genel bilgi ve beceri düzeylerinin ne kadar yetersiz olduğunu da gözler önüne seriyor.
Matematik ve geometri sorularına verilen doğru yanıt ortalamasının 45 soruda 7'de kalması buna bir örnek olarak veriliyor.

PARA KAZANMAMIZ GEREKLİ

Bu arada, söz konusu rapor için gerçekleştirilen Gençliğin Durumu Araştırmasında lise veya üniversiteye gitmeyen gençlere bu durumun
nedenleri soruldu. Gençlerin yaklaşık yüzde 30'u işe girip para kazanmaları gerektiğini ya da okul harcamalarını karşılayacak ekonomik durumları olmadığını söyledi. Yüzde 50'lik grupta, ilgi ve istek eksikliği saptandı. Bunların da yüzde 60'ının düşük gelirli ailelerden geldiği ve önemli bir çoğunluğunun bir önceki yılda okula gitmekten hoşlanmadığı ortaya çıktı.

Eğitimlerine devam etmeyen gençlerin yüzde 11'inin okula gitmelerine ailelerinin engel olduğu belirlendi. Para kazanmak üzere işe girmesi
gerektiği için okulu bırakan genç erkeklerin sayısı, aynı durumda olan genç kızların sayısını 2'ye katladığı anlaşıldı.

Aile baskısıyla okulu bırakmak zorunda kalan genç kadınların sayısı ise aynı durumdaki erkeklerden yaklaşık 9 kat fazla olduğu saptandı.
Araştırmaya katılan gençlerin yüzde 75'i okula gitmenin zaman kaybı olduğu görüşüne katılmıyor. Ama iş bulmalarında eğitimin etkisi
sorulduğunda durum değişiyor. Gençlerin yüzde 37'si iş bulmada eğitimin önemli bir rolü olmadığını düşünüyor.

GENÇLİK VE İŞSİZLİK


Raporda, gençlik ve işsizlik konusunda da şu tespitler yapılıyor: ''Son yıllardaki güçlü ekonomik büyüme, buna paralel bir istihdam
artışına dönüştürülemedi. Son zamanlarda yapılan kamuoyu araştırmaları, en önemli ekonomik sorun olarak, yüksek enflasyon kaygısının yerini,
işsizlik endişesinin aldığını gösteriyor. Türkiye'de gençlerin en çok istediği şey, doğru düzgün bir iş bulmak. Gençliğin Durumu Araştırmasında gençlerin yüzde 49,1'i en çok istedikleri şeyin iyi bir iş olduğunu söyledi. Yüzde 18,1 ile saygınlık ve yüzde 16,9 ile sevgi daha arkadan geldi.
Araştırma, genç işçilerin yüzde 22'sinin çıraklığa başlamanın yasal yaşı olan 15 yaşından önce çalışma hayatına girdiğini gösteriyor.''
Araştırmaya göre, gençler, genellikle arkadaş etkisinde kalarak, 13 yaşından itibaren sigara içmeye başlıyor. Dünyada her 8 saniyede bir,
Türkiye'de ise her 6 saniyede bir insan sigara yüzünden ölüyor.

POLİTİKACILARI NASIL GÖRÜYORLAR?

Rapora göre, Türkiye'de gençlik, siyaset mekanizmalarına karşı olumsuz duygular ve güvensizlik besliyor.Gençler, politikanın ''dürüst ve adil olmadığına'' ve ''hak edenin hak ettiği yerde olmadığına'' inanıyor.Aynı güvensizlik politikacılara karşı da görülüyor. Gençler, politikacılar için (Yalnızca kendilerini ve yakınlarını kolluyorlar), (Milletin yararına bir şey yapmıyorlar) ve (doğruyu söylemiyorlar) şeklinde görüş ifade ediyor.
Halen bir siyasi partide faaliyet gösteren gençlerin oranı yüzde 4,7'yi aşmıyor. Geri kalan yüzde 95,3'ün dörtte üçü ileride de, bir parti
içinde yer almayı düşünmüyor.2002-2007 döneminde 550 milletvekilinden 35'i 30-35 yaş grubu içindeydi. 22 Temmuz 2007 seçimlerinden sonra bu rakam 19'a geriledi.Aynı şekilde bir sivil toplum kuruluşu üyesi olanların oranı yalnızca yüzde 4. Bunların da yaklaşık 46'sı ise lise ya da üniversite öğrencisi veya mezunu.

TESPİT VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Raporun sonuç bölümünde de şu değerlendirmelerde bulunuldu:''

-Türkiye'nin daha belirgin bir gençlik politikasına ve gençliğe destek olacak kurumlara ihtiyacı var.
-Yeni bir gençlik politikası, katılımcı bir yaklaşımla hazırlanmalı. Uzun vadede bir gençlik parlamentosu kurulmalı
-Eğitimin hem niteliğini, hem niceliğini iyileştirmek öncelikli bir
konu. Zorunlu eğitim 11 veya 12 yıla çıkarılmalı. Bu her şeyden önce Türkiye'nin ortalama eğitim süresi ve kalitesini, ulaşmayı amaçladığı
ülkelerdeki düzeye getirmesi için gerekli.
Bu düzenlemeyi gerçekleştirmenin maliyetinin önümüzdeki 10-12 yıllık süreç içinde 25-30 milyar dolar civarında olacağı tahmin ediliyor. Bunun
stratejik yararları düşünüldüğünde üstlenilmeye değer bir maliyet.Eşit eğitim fırsatları konusunda iyileşme sağlanmalı. MEB bütçesinin bir
kısmı yerelleştirilip, her okula asgari bir standart sağlayacak düzeyde doğrudan fon aktarılabilir.
Üniversiteye giremeyen gençlere maddi yardım yapılarak, onlara ikinci bir şans tanınabilir.
Öğretmenlere mesleki becerilerini artırmaları için daha çok olanak sağlamaya ihtiyaç var. 2008-2012 dönemi ''Öğretmenler 5 Yılı'' olarak ilan edilebilir.''

 

 

 

'Krizin yaşanması kaçınılmazdı, geçiş dönemi yaşıyoruz'

Alan Greenspan ABD'de yaşanan ekonomik krizin kaçınılmaz olduğunu belirterek, "Konut sektöründe olmasaydı başka alanda olacaktı" dedi..

*Bunun olabileceğini iddia edenler bu yöntemi kullanarak doğruluğunu kanıtlamalı.
*Fed geçmişte deflasyonist endişeler nedeniyle faizleri uzun süre düşük tuttu.
*Deflasyon ABD ekonomisi için konutta kıyasla daha büyük bir tehlikeydi.
*Uzun vadeli faizlerin artırılmasıyla konutta balon oluşması engellenemez.

ABD piyasalarının içerisinde bulunduğu krizin baş sorumlusu olarak gösterilen eski ABD Merkez Bankası (Fed) Başkanı Alan Greenspan, kendisine yönelik eleştirilere yanıt verdi. Greenspan özellikle 2003-2004 döneminde faizleri uzun süre düşük tutmasıyla, ABD'de konut balonunun oluşması arasında bir bağlantı kurulmasının anlamsız olduğunu belirterek, "Fed'in bu konuda sorumlu tutulması çok yanlış. Fed'in kısa vadeli faiz oranları üzerinde bir etkisi var ama uzun vadeli faizler bankanın etki alanının dışında kalıyor. Konut sektöründe oluşan balonun nedeni de Fed'in etki alanı dışında bulunan uzun vadeli faizlerin uzun süre düşük seyretmesi sonucu oluştu" dedi.

UCUZLUK DÖNEMİ BİTTİ
Greenspan, uzun vadeli faizlerin artırılmasıyla konut sektöründe balon oluşmasının engellenebileceği yönünde teoriye de katılmadığını belirterek, "Bunun olabileceğini iddia edenler arada sırada bu yöntemi kullanarak doğruluğunu kanıtlamalıdır" dedi. Konuşmasında ABD'de yaşanan çöküşe de değinen Greenspan, "Piyasalarda bir krizin yaşanması kaçınılmazdı. Sıkıntılar konut sektörü olmasa bir başka alanda olacaktı. Bir geçiş dönemi içerisindeyiz. Fiyatların uzun süre düşük seyrettiği bir dönemin sonuna gelmiş bulunmaktayız" dedi.

KONTROLÜ KAYBETTİK
Eski Fed Başkanı, geçmişte aldıkları kararlara yönelik eleştirilerin o dönemin ekonomik koşulları göz önünde tutularak yapılması gerektiğine işaret ederek, "Fed'in o zamanlar önceliği deflasyonist etkilerle mücadele etmekti. Bu konu ABD ekonomisi için olası bir konut sektörü sorunundan çok daha büyük bir tehlike anlamına geliyordu. Biz daha sonra kısa vadeli faizleri yeniden yükseltmeye başladık ama uzun vadeli faizler bundan etkilenmedi ve düşük seyretmeye devam etti. Bir süre sonra İngiliz Merkez Bankası'nın yanı sıra diğer merkez bankalarıyla birlikte uzun vadeli faizler konusunda kontrolü kaybettiğimizi fark ettik. Bunun sonucu olarak konut fiyatlarını düşürme şansımızı da kaybetmiş olduk" dedi. Greenspan 2004 yılında yaptığı ve tüketicileri değişken faizli konut kredisi almaya teşvik ettiği açıklamasını 1 ay sonra geri aldığını belirterek yanlış yönlendirme ile ilgili iddiaları da reddetti.

 

 

 

Sosyetenin cebine ortak oldu

 

 

Lüks telefon markası Vertu, Türkiye'de geçen yıl 2 binin üzerinde telefon sattı. Sabancı ailesinden Aziz Köseoğlu'nun markayı Türkiye'ye getiren Capezo'ya ortak olmasıyla İstanbul'daki ilk mağazasını açtı..

En ucuzu 4 bin Euro fiyat etiketiyle müşterilerinin beğenisine sunulan lüks cep telefonları üreticisi Vertu Türkiye'deki ilk mağazasını Akaretler Projesi kapsamında W'da hizmete sundu. 2005 yılından beri Türkiye pazarında faaliyet gösteren Vertu'nun yetkililerinin yaptığı açıklamaya göre, 2007 yılında Türkiye'de 2 binin üzerinde Vertu telefon satıldı. Markanın Doğu Avrupa Sorumlusu Robert Joost, Türkiye'deki satış hızının artışını hem şaşkınlık hem de heyecan duyarak karşıladıklarını belirtiyor.

87 BİN YTL'LİK TELEFON
Joost, "Vertu, dünyada 500 satış noktasında tüketici ile buluşuyor ama kendi özel konseptli mağaza sayımız sadece 50. Bunlardan biri de Türkiye'de açıldı. Türkiye pazarına 2005'te girdik ve satışlarımız umduğumuzun 10 katı düzeyinde. Türkiye'de, İngiltere'den ve Kuzey Amerika'dan daha fazla satış yapıyoruz. Türk tüketicisi son derece talepkâr" diyor. Markanın Türkiye distribütörü ise Capezo adlı şirket. Sabancı Ailesi'nden Aziz Köseoğlu, Sena Cerrahoğlu ve eşi Dr. Frithjof Fuchs'un sahibi olduğu Capezo'ya bir ay önce yüzde 50 ortak oldu. "Benim marka ve fiyat yapısı üzerine tecrübem var" diyen Köseoğlu, "Bu bir aile şirketi. Biz de ortak olarak bu aileye dahil olduk ve ilk dükkanımızı açtık" açıklamasını yapıyor. Cerrahoğlu ise en çok tercih edilen modellerin Ascent ve Constellation olduğunu belirtiyor. Cerrahoğlu, "Şimdiye kadar Türkiye'de iki adet pırlantalı model satmıştık. Her biri 45 bin Euro(87 bin YTL) değerinde. İki yeni pırlantalı telefon siparişimiz daha var" diyor.

 

Haber turu...

AA

 

 

 

Sarp Sınır Kapısı YİD modeliyle yenilenecek
TOBB'UN Yap-İşlet-Devret modeli ile modernize edeceği Sarp Sınır Kapısı'nın temel atma törenine katılan Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, "Türkiye, hedeflerine birbirlerini engelleyen kurumlarla gidemez" dedi. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu da, Sarp gümrük kapısından yılda 180 bin araç ve 1 milyon 300 bin yolcunun geçtiğini, hedeflerinin 500 bin araç ve 5 milyon yolcu olduğunu belirtti. Gürcistan ile Türkiye arasındaki ticari işbirliğinin güçlendiğini anlatan Hisarcıklıoğlu, Sarp Gümrük Kapısı'nın Azerbaycan ile ilişkilerde de kolaylık sağlayacağına dikkat çekti.

Turist akını olunca İran tarifeli sefer başlattı
İran'dan Türkiye'ye geçen yıl bir milyonun üzerinde İranlı turist gelmesi ve gelen turistlerin de Avrupalılara nazaran daha fazla döviz bırakması, İranlı havayollarının rotasını Türkiye'ye çevirdi. İran ile Türkiye arasında, Türk Hava Yolları'nın Tahran ve Tebriz arasında karşılıklı seferlerin yanı sıra, İran'ın en büyük özel havayolu şirketi Mahan Air de haftanın 5 günü Tahran- İstanbul seferlerine başladı. İran'a vize uygulamayan tek ülke Türkiye olduğu için, İranlılar Türkiye'yi daha çok tercih ediyor.

Ar-Ge'si güçlü olan şirkete vergi indirimi
1 NİSAN'DA yürürlüğe girecek kanun ile araştırma ve geliştirme faaliyetlerine sağlanan destek ve teşvikler artırılacak. Kanun hükümleri kapsamında, 500 ve üzerinde tam zaman eşdeğer Ar-Ge personeli istihdam eden Ar-Ge merkezlerinde, kurumlar ve gelir vergisinde indirimler yapılacak. Kamu personeli hariç olmak üzere destek ve teşviklerden yararlanan işletmelerde çalışan Ar-Ge ve destek personelinin bu çalışmaları karşılığında elde ettikleri ücretlerinin doktoralı olanlar için yüzde 90'ı, diğerleri için yüzde 80'i gelir vergisinden müstesna tutulacak.

Aşkı için İsveç'e gitti genel müdür oldu
ANTALYA'DA üniversite öğrencisiyken tanıştığı İsveçli turist kıza âşık olan, daha sonra kız arkadaşının peşinden İsveç'e giden Serkan Kemal, yarım bıraktığı üniversite öğrenimini bu ülkede tamamladıktan sonra, 27 yaşındayken 3 otelden oluşan zincire genel müdür oldu. İsveç'teki Vanadis, Clarion Collection Hotel Karlaplan ve Hotel Bentleys'in genel müdürü Serkan Kemal, 1998'de Akdeniz Üniversitesi'nde okurken okulunu yarım bırakarak eğitimini bu ülkede tamamladı. Kemal, 2005'te Vanadis'in doluluk oranlarını artırınca diğer iki otelin yöneticiliğini üzerine aldı.

Balkan iş dünyası temsilcileri İstanbul'da
BALKAN Odalar Birliği'ne üye 10 ülkenin iş dünyasının temsilcisi önümüzdeki hafta Türkiye'de bir araya gelecek. İşadamları; Balkan ülkeleri arasında ticaretin artırılması için neler yapılabileceğini masaya yatıracaklar. Balkan Odalar Birliği'nin Genel kurulu 26-27 Mart tarihlerinde İstanbul Çırağan Sarayı'nda yapılacak. Balkan Odalar Birliği'nin başkanlığını da yürüten TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'nun ev sahipliğinde gerçekleşecek genel kurula Balkan oda başkanlarının tamamı katılacak. 26-27 Kasım'da da Balkan Ekonomi Zirvesi İstanbul'da düzenlenecek.

Hükümet 7200 güne razı oldu ama 65 yaştan taviz vermedi

 

 

Çalışma Bakanlığı ile sosyal taraflar SSK'lılarda prim gün sayısının 9 binden 7 bin işgününe düşürülmesi konusunda uzlaşmaya vardı. Aylık bağlama oranları da sistemde bulunanlar için ilk 10 yıl yüzde 3, sonraki yıllarda da yüzde 2 olacak. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı'nın temel parametreleri sayılan 65 yaş emeklilik, fiili hizmet zammı ve güncelleme kat sayısında ise mutabakata varılamadı. Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı üzerinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile sosyal tarafların 4.5 saat süren görüşmesinde emeklilik yaşı, fiili hizmet zammı, prim gün sayısı, aylık bağlama oranları, ortez protez, güncelleme kat sayısı ve sivil toplum kuruluşlarının Sosyal Güvenlik Kurumu yönetiminde yer alması ele alındı.

ÜZERİNDE ANLAŞILAN MADDELER
SSK'lılarda prim gün sayısının 9 bin günden 7 bin 200'e düşmesi kararlaştırılırken, emeklilik için 65 yaş sınırı korundu. Sistemde bulunanlar için aylık bağlama oranlarında da uzlaşma sağlanırken, yasa tasarısında yüzde 2 olması öngörülen aylık bağlama oranın ilk 10 yıl için yüzde 3, sonraki yıllarda ise yüzde 2 olması kararı alındı. Yasa tasarısının yürürlüğe girmesinden sonra sisteme yeni girecekler için ise aylık bağlama oranı yüzde 2 olacak. Ortez ve protezde ise 18-45 yaş sınırı ve kurumların yüzde 50 ödeme payı yasa tasarısından çıkarıldı. Sivil toplum örgütleri göre Sosyal Güvenlik Kurumu toplantılara katılabilecek.

ANLAŞMAZLIK MADDELERİ
Taraflar, 65 yaş emeklilikte, fiili hizmet zammında ve güncelleme kat sayısında ise mutabakata varamadı. Yetkililerden, görüşmede, sosyal tarafların getirdiği gündem haricinde maddelerin konuşulmadığı öğrenildi. Toplantı sonrasında açıklama yapan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, sosyal taraflarla bir araya gelerek Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Yasa Tasarısı'nı bir hafta boyunca değerlendirdiklerini belirterek, "Bu yasa tasarısı 70 milyonu ilgilendiriyor. Bununla ilgili günü birlik kararlar veya seçimlik kararların Türkiye'ye ne gibi faturalar ödettiğini geçmiş yıllarda hepimiz gördük" dedi. Bu görüşmelerden kimsenin dört dörtlük mutabakat beklememesi gerektiğinin altını çizen Çelik, böyle bir şeyin mümkün olmadığını söyledi. Çelik, önemli konularda mutabakata vardıklarını dile getirerek, 19 maddenin büyük çoğunluğunda anlaştıklarını kaydetti.

GÖRÜŞMELERE DEVAM
Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, kavga etme niyetinde olmadıklarını sürekli ifade ettiklerini hatırlatarak, sosyal güvenlik sisteminin değişmesini savunduklarını söyledi. Kumlu, "Mutabakat sağlanamayan fiili hizmet zammı, güncelleme kat sayısı ve emeklilik yaşının Meclis Genel Kurul aşamasında bakanlık tarafından yeniden gözden geçirileceğini umuyoruz" diye konuştu. Toplantı sonrasında basının sorularını yanıtlayan Çelik, tasarıyı bu hafta içinde Genel Kurul'a getirmeyi düşündüklerini söyledi. Bir gazetecinin 7 bin 200 prim gününün yalnızca SSK'lılar için mi sorusu üzerine Bakan Çelik, prim gün sayısındaki indirimin yalnızca SKK'lılar için olduğunu, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur'luların mevcut düzenlemede prim gün sayısının zaten 9 bin gün olduğunu kaydetti.

 

 

Sağduyu çağrısı

 

TÜSİAD'ın kutuplaşma uyarısının ardından 7 sivil toplum kuruluşu 'sağduyu' çağrısı yapacak. TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu, "Maalesef kamplaşmaya gidiş var" dedi..

Sivil toplum kuruluşları ülkede yükselen tansiyonu düşürmek için üç devreye girdi. TÜSİAD'ın, toplumsal kutuplaşma uyarısında bulunmasının ardından bugün İstanbul'da bir araya gelecek olan 7 sivil toplum kuruluşunun başkanı "sağduyu" çağrısında bulunacak. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, "Maalesef kamplaşmaya gidiş var. Türkiye açısından sıkıntı görüyoruz. Herkes bir adım geri atmalı" dedi. TESK Başkanı Bendevi Palandöken ise "Toplumda tedirginlik, piyasalarda huzursuzluk artıyor. Sorunlar demokrasi içinde çözülmeli. Gerginlik ortadan kaldırılmalı" diye konuştu.

ÜÇ AŞAMALI PLAN
TOBB'dan yapılan "Türkiye için sağduyu çağrısı" başlıklı açıklamada, Türkiye'nin sivil toplum kuruluşlarının bir araya geleceği belirtilerek, "TOBB, Kamu-Sen, Türk-İş, ESK, TZOB, TİSK, Hak-İş genel başkanlarının İstanbul'da Çırağan Oteli'nde yapacakları ortak toplantıya, bütün Türkiye'den katılım olacak" denildi. TOBB, Kamu Sen, Türk İş, ESK, TZOB, TİSK, Hak İş Başkanları'nın "sağduyuya davet" planı üç aşamada uygulanacak. Önce, İstanbul Çırağan Oteli'nde bir araya gelecek örgütler "İstanbul deklerasyonu" nu yayımlanacak. Sabah saat 9.30'da toplumun tüm kesimlerine ve siyasetin tüm aktörlerine sağduyu çağrısı yapılırken toplantı ile aynı saatte Türkiye'nin 81 ilinde de tüm oda ve borsa başkanları ile sendika temsilcileri ortak basın açıklaması yapacak. Açıklamada, bu illerde yapılacak toplantılarda da ildeki sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin birlikte basının karşısına çıkacağı bildirildi. Ardından randevu alınarak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve siyasi parti liderleri ile görüşülecek. Özellikle liderlerden, toplumda birlik ve beraberliği pekiştiren bir dil kullanmaları istenecek.

 

 

 

 

 

THY yaz tarifesine 30 Mart'ta geçecek

 

Türk Hava Yolları (THY) yaz tarifesine 30 Mart 2008'de geçecek.

THY'den yapılan yazılı açıklamaya göre, şirket, büyüme stratejileri çerçevesinde yaygın uçuş ağını, 30 Mart'ta uygulamaya başlanacak yaz tarifesinde de genişletmeye devam edecek.

Yaz tarifesinde bazı hatlarda kademeli olarak frekans artışı yapılacak. Bu kapsamda, İstanbul-Bangkok haftada 7 seferden 10'a, İstanbul-Moskova haftada 14 seferden 21'e, İstanbul-Tel Aviv haftada 18 seferden 25'e, İstanbul-Şam haftada 6 seferden 12'ye, İstanbul-Frankfurt haftada 21 seferden 26'ya, İstanbul-Milano haftada 14 seferden 21'e, İstanbul-Bükreş, İstanbul-Bakü ve İstanbul-Tiflis haftada 10 seferden 14'e, İstanbul-Lefkoşe haftada 16 seferden 19'a, İstanbul-Brüksel haftada 14 seferden 17'ye, İstanbul-Simperofol ve İstanbul Aşkabat haftada 4 seferden 7'ye çıkarılacak.

Ayrıca dış hatlarda Bahreyn, Doha, Roma, Saraybosna, Tiran, Kişinev, Piriştina, Üsküp, Paris, Cenevre, Casablanca, Khartum, Addis Ababa, Stuttgart, Berlin (Tegel), Manchester, Stockholm, Oslo, Helsinki, Kopenhag, iç hatlarda Ankara, İzmir, Antalya, Adana, Gaziantep, Ağrı, Samsun, Adıyaman, Kahramanmaraş, Eskişehir, Kars, Muş seferlerinde de kademeli olarak 2007 yaz tarife dönemine göre frekans artışı yapılacak.THY'nin Orly Havalimanı'ndan gerçekleştirdiği Paris uçuşları, yaz tarifesinden itibaren Charles De Gaulle Havalimanı'ndan gerçekleştirilecek.

Fransa'nın ulusal havayolu olan Air France'ın da uçuşlarını gerçekleştirdiği hava limanı olan Charle De Gaulle Havalimanı'nın kullanımı Paris bağlantılı transit seyahat edecek yolcular için de kolaylık sağlayacak.

YENİ HATLAR

THY, 15 Mayıs'ta İstanbul-Halep-İstanbul uçuşlarına başlayacak. Bu hattın açılmasıyla uçulan nokta sayısı dış hatlarda 108, iç hatlarda 32 olmak üzere 140'a ulaşmış olacak.

Ankara-Hatay, Ankara-Tahran, Antalya-Moskova seferleri de yaz tarifesinde başlayacak.

THY, sadece ekonomi koltuk konfigürasyonuyla hizmet verdiği Sabiha Gökçen Havaalanı'ndan, yaz döneminden itibaren hem ekonomi, hem de business sınıfı konfigürasyonlu 2 uçakla hizmet vermeye başlayacak. Bu çerçevede Ankara, İzmir, Antalya, Bodrum ve Dalaman uçuşları günde 2 kez yapılacak. Buna ilave olarak Bursa-Erzurum-Bursa ve Bursa-Trabzon-Bursa hatlarında SunExpress Havayolları ile codeshare olarak ortak uçuşlar gerçekleştirilecek.

ANKARA'DAN ANADOLU'YA UÇUŞLAR

Yaz tarifesinde dikkat çeken en önemli yenilik ise Ankara merkezli gerçekleştirilecek iç hat uçuşları olacak. ''Anadolujet'' alt markasıyla 23 Nisan'da başlayacak iç hat uçuşları, Ankara'yı Anadolu şehirlerine bağlayacak.

THY yolcularına sunulan ilave servislerin sadeleştirilmesi ve ekonomi sınıfı konfigürasyonuyla elde edilecek maliyet avantajı bilet ücretlerine yansıtılacak. Böylece daha geniş bir kitlenin hava ulaşım hizmetinden yararlanması sağlanacak.

Yeni hatlar, frekans artışları ve tüm yeniliklerle ilgili detaylı bilgi, THY'nin satış ofislerinden, ''444 0 849'' numaralı telefondan ve ''www.thy.com'' internet adresinden alınabilecek

 

 

 

 

Bakan Şimşek: Türkiye, 900 milyar doların üzerinde ekonomik büyüklüğe erişti

 

Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, AB'nin önemli bir ekonomik veya siyasi güç olması için, Türkiye gibi dinamik ülkelere ihtiyacı olduğunu vurgularken, ''Türkiye, 900 milyar doların üzerinde ekonomik büyüklüğe erişti. Türkiye, AB için bir varlık. Yani bir yükümlülük değil. İleride bizim AB'ne katkımız her alanda son derece büyük olacak'' dedi.

TBMM AB Uyum Komisyonu, İngiltere'de yerleşik sivil toplum kuruluşu LINKS ile ortak yürüttüğü proje çerçevesinde İngiltere Büyükelçiliği ve Türk Demokrasi Vakfı işbirliğinde düzenlenen toplantıların sonuncusu, ''Güneydoğu Anadolu ve Avrupa Birliği'' başlığı altında Gaziantep'te başladı.

Şimşek, toplantıda yaptığı konuşmada, AB'nin aslında Türkiye için ekonomik, sosyal, siyasi transformasyon süreci olduğunu belirterek, ''Bu
süreç Türkiye'ye daha şimdiden çok önemli katkılarda bulundu. Son 6-7 yıldır Türkiye'de yaşanan değişim ve dönüşümün esas motoru AB sürecidir. Bu süreç bizim için çok kritik bir öneme sahip'' şeklinde konuştu.

AB ile müzakere sürecinin kolay olmadığını, zaman alacağını ifade eden Şimşek, bu süreçte önemli olanın ''evimizi düzene sokmak, AB'ne
üyeliğinin gereklerini yerine getirmek'' olduğunu söyledi.Bakan Şimşek, ''Nihai sonuç, bence çok ikincil bir konudur. Tabii ki tam üyelik bizim hedefimizdir. Onun dışındaki herhangi bir seçenek bizim için değerlendirme konusu bile olamaz. Ama burada önemli olan top bizde.
Biz, değişim ve dönüşüm sürecini sürdürerek AB'ye yakınlaşacağız'' dedi.Şimşek, kişi başına milli gelir, kurumsal altyapı olarak AB ile arayı
kapatmamızda bir ilerleme olduğunu, Türkiye'de kişi başına gelirin 3 bin dolardan 9 bin dolar civarına çıktığını vurguladı.

''TÜRKİYE, AB'NİN 3 KATI BÜYÜME POTANSİYELİNE SAHİP''

Türkiye'nin, AB'nin 6. büyük ekonomisi olduğunu, satın alma paritesiyle bakıldığında 2007 yılı itibariyle 900 milyar doların üzerinde ekonomik
büyüklüğe eriştiğini belirten Şimşek, ''Önemli olan, reformları yaparak reel anlamda yakınsama sürecini hızlandırmamız. Son birkaç yıldır da
bunun hızlandığını ortada'' diye konuştu.

AB'nin uzun dönemde büyüme oranının yüzde 1,8- 2,2 arasında değiştiğini, Türkiye'nin ise önümüzdeki 10-20 yılda AB'nin büyüme oranının 3 hatta daha fazla büyüme potansiyeline sahip olduğunu anlatan Bakan Şimşek, ''Türkiye, AB için bir varlık. Yani bir yükümlülük değil. İleride bizim AB'ne katkımız her alanda son derece büyük ve anlamlı olacak'' dedi.

''DEMOKRASİ AÇIĞIMIZI KAPATMADA ÖNEMİ BÜYÜK''

Devlet Bakanı Şimşek, Türkiye'nin sadece reel ekonomik yakınsamasının yetmediğine vurgu yaparken, şöyle konuştu:''Bizim demokrasi açığımızı da kapatmada AB sürecinin önemi büyük. Biz, halkımızın birinci sınıf demokrasi, birinci sınıf kurumsal altyapıyı ve yasal altyapıyı hak ettiğini biliyoruz. Dolayısıyla AB süreci aslında bizim kendi sürecimiz. AB sadece bir referans noktası, bizim için bir standart, bir çıpa. Biz genç bir demokrasiyiz. Dolayısıyla bu süreçte bizim gerek demokratik yapımızı, gerek hukuki altyapımızı güçlendirmemiz çok ön plana çıkıyor.

Türkiye, AB sürecinde bir sürü katkıda bulanacak. Ama en önemli katkılardan birisi, Türkiye; sadece demokratik değil, sadece bir hukuk
devleti değil aynı zamanda halkının Müslüman olmakla birlikte bir de laik bir ülke. Ve önümüzdeki dönemde Türkiye laikliği de güçlendirecek
bir süreç içerisinde olacak. Çünkü, AB ile entegrasyon, Batı ile entegrasyon zaten başka türlü düşünmeye izin vermiyor. Dolayısıyla bu
anlamdaki kaygıları da azaltmış olacak. Türkiye bütün nitelikleri itibariyle aslında bir anlamda kendi bölgesindeki ve diğer birçok bölgelerdeki ülkelere çok güzel bir örnek teşkil edebilir. AB, Türkiye kendi evini düzene koymasında referans olmakla aslında dünya barışına da çok önemli katkıda bulanacak. AB çok başarılı bir birliktir.''

''AB AİLESİNE KATILACAĞIZ''

2050 yılında Çin, Hindistan gibi ülkelerin dünya ekonomisindeki payını yüzde 7-8'den yüzde 45-50'ye çıkaracağının tahmin edildiğini ifade eden
Şimşek, AB'nin de önemli bir ekonomik ve siyasi güç olmak istiyorsa Türkiye gibi dinamik ülkelere de ihtiyacı olduğunu vurguladı.

Bakan Şimşek, yapılan bir çalışmaya göre Türkiye'nin 2050 yılına kadar yüzde 5.1 büyüyeceğinin öngörüldüğünü belirtirken, şunları kaydetti:
''Türkiye sadece bu dönemde yüzde 5 civarında büyürse, dünya ekonomisinden aldığı pay ve büyüklüğü itibariyle bugün G7 ülkeleri
arasında olan Kanada'yı, İtalya'yı geçme ihtimali son derece yüksek. Öyle bir öngörü var. Dolayıyla ben şuna inanıyorum; Türkiye AB'nin
gereklerine yerine getirirse ki, bizim hükümetimiz o konuda son derece kararlı, AB ailesine katılacağız.''

 

 

 

 

 

'Sabah 8, akşam 10 çalışıyorum beni listede hep göreceksiniz'

 

 

 

BAŞKENT vergi rekortmenleri listesinin sürpriz ismi Kazım Türker SABAH'a konuştu. Türker, Ankara'da 15 metrekare mağazada başlayan iş hayatında basamakları hızla tırmandı. Baba mesleği konfeksiyonculuğa, inşaat ve enerji yatırımlarını da ekleyen Türker, bir anda Ankara'da en çok vergi ödeyen işadamı oldu. Türker, "Beni bundan sonra da listede göreceksiniz" mesajı verdi. Çimento sektöründeki hisse satışları Türker'in rekortmenliğe taşıdı. Türker, sorularımızı şöyle yanıtladı:

40 ŞİRKETİM VAR
* Vergi rekortmenliği nasıl geldi?
Bu performans geçmişten gelen birikimin bir yansıması. Son derece mutluyum, gururluyum. Rekortmenler listesinde kalıcı olacağız. Bundan sonra da bizi listede göreceksiniz. 40'ın üzerinde şirketim var. Kurumlar vergisi listesinde senelerdir yer alıyordum.

* Türkerler Grubu'nun büyümesinin sırrı ne?
İnşaat mühendisiyim. 54 yaşındayım. 19 yaşında Ankara Anafartalar Çarşısı'nda 15 metrekare mağazada işe başladım. Akşamları inşaat mühendisliği okudum. Gündüzleri konfeksiyon işinde çalıştım. 1983'te Arçelik bayiliği yaptım yani Koç Grubu'nun bayisiydim. Baba mesleğimiz konfeksiyon. İki fabrikamız var. Selen ve Saten Giyim. Biri ihracata diğeri iç piyasaya çalışır. Taahhüt işlerimiz, gayrimenkul yatırımlarımız var.

* Başbakan'a yakınlığı ile bilinen işadamı Remzi Gür'le yakınlığınız var mı?
Remzi Gür 20 yıllık dostum. Futbol Federasyonu Başkanı Hasan Doğan kardeşim kadar yakındır. Bir ara mağazalarımda Ramsey ürünlerini sattım. Son iki yıldır bayiliğini aldım.

* Enerji sektörüyle de ilgilendiğiniz söyleniyor. Ne tür yatırımlar yapıyorsunuz?
Enerji sektörü grubumuzun lokomotifi. 1 milyar kilovat saat üretim kapasiteli 8 hidroelektrik santralinin lisansını aldık. Yapımı devam ediyor. İzmir gaz dağıtımına ortağız. 9 bin megavat kapasiteli rüzgar santrali lisansı için başvuruda bulunduk. Ayrıca Çanakkale Soros açıklarında bir ilke imza atarak, denizde 1500 megavat rüzgar santrali kuracağız. Sinop Ayancık'ta ithal kömüre dayalı 600 megavat termik santrali için lisans başvurusu yaptık. Nükleer santral ihalesiyle de ilgileniyoruz. Bilişim sektöründe de varız. TG Teknoloji ve MTG Soft isimli iki şirketimiz faaliyet gösteriyor. Ladik ve Şanlıurfa Çimento Fabrikaları'nı satın almıştık. Her ikisini de sattık.

CİRO 500 MİLYON DOLAR
* Grup profilinizi anlatır mısınız?
Genç ve dinamik bir ekibiz. Sabah 08.00'den akşam 22.00'ye kadar çalışıyoruz. Ben 10 yıldır hiç tatil yapmam. Çalışarak tatil yapıyorum. 2007 yılı ciromuz 500 milyon dolar. Şantiyelerimizle birlikte birkaç bin kişiye iş veriyoruz.

* Küresel mali kriz ve Türkiye'deki siyasi tartışmalar sizi endişelendiriyor mu?
Türkiye güçlü bir ülke. İstikrar kaybolacak kaygısı taşımıyorum. Küresel mali sorunlarla içerideki siyasi gelişmelerin üst üste gelmesi insanların kafasında bir soru işareti yarattı. Ama bütün bunların üstesinden gelineceğine inanıyorum.

 

 

 

 

 

Kur yüzde 11 yükseldi döviz kredisi alanın taksidi iki katına çıktı

 

 

 

 

Merkez Bankası'nın döviz kredilerinde kur farkından kaynaklanan geliri ana para üzerinden istemesi nedeniyle döviz kredisi kulananları bu ay kötü bir sürpriz bekliyor. Şubat ayı sonuna göre euronun yüzde 11, doların ise yüzde 6.5 yükselmesi nedeniyle dövize endeksli otomobil ve ihtiyaç kredisi kullananların Türk Lirası bazında taksitleri aynı oranda arttı. Ancak onları asıl bekleyen Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu'ndan (KKDF) gelecek. Merkez Bankası'nın kestiği ve Maliye'ye ödediği KKDF, dövizli kredilerde kurun artması nedeniyle bankanın aynı oranda fazla para alması nedeniyle faiz geliri sayılıyor. Bu gelir üzerinden de yüzde 15 KKDF kesiliyor.

MALİYE BSMV'Yİ DÜZELTTİ
Ancak işin dramatik yönü otomobil ve ihtiyaç kredisi kullananların o günden sonra varolan anapara borçlarının tümü için KKDF farkı istenmesi. Önceki ay 50 bin euro otomobil kredisi alıp ilk taksidi ödeyen vatandaş, bu ay geri kalan 49 bin 147 euro üzerinden geçen aya göre yüzde 11 artan euro nedeniyle kur farkı gideri ödeyecek. Böylece geçen aya göre Türk Lirası cinsi borcu 9 bin 999 YTL arttığı için bunu banka için faiz sayan Merkez Bankası bu tutarın yüzde 15'i olan bin 499 YTL'yi bankadan kur farkı olarak isteyecek. Banka da bunu krediyi alan vatandaştan talep edecek. Böylece euronun geçen ay 1.80 YTL'den bu ay 2 YTL'ye çıkması nedeniyle normal taksidi 246 YTL artan vatandaş toplamda bin 745 YTL daha fazla taksit ödemek zorunda kalacak. Dolarla kredi alan vatandaşları da benzer bur durum bekliyor. Şubat sonunda toplam 2 bin 206 YTL kredi taksidi ödeyen vatandaş mart sonunda 3 bin 951 YTL taksit ödemek zorunda kalacak. Bankacılar durumun düzeltilmesi için Merkez Bankası'yla defalarca yazıştıklarını, ancak konunun bir çözüme ulaşmadığını belirtiyorlar. Geçen yıllarda yine aynı kredilerden yüzde 5 oranında alınan BSMV'de de aynı durum sözkonusuydu. Ancak Maliye Bakanlığı sadece taksit içindeki anaparanın kur farkı üzerinden KKDF kesintisi yapılması gerektiğini bankalara bildirdi ve BSMV'de bu durum ortadan kalktı. Böylece yandaki örneklerde anapara üzerinden kur farkı gideri ancak 8 YTL gibi küçük bir tutara karşılık geliyor.

 

 
 
  Bugün 26 ziyaretçi (36 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol